Unutma! Farkında Olduğun Kadar Güçlüsün – 8 Zamanın Önemi
Yaşamın baharı sayılan gençlik döneminde önemi ıskalanan, sıralama yapılsa belki de ilk sırada yer alacak değer hiç kuşkusuz zamandır. Geçtiğinde, yerine konulması, geri döndürülmesi, depolanması, satın alınması mümkün olmayan zamana karşı takındığımız mirasyedi tavırlarımız nasıl anlamlandırılmalıdır?
Anne babalarımız başta olmak üzere büyüklerimiz, öğretmenlerimiz ta küçük yaşlardan itibaren birçok şeyi korumamızı, kaybetmememizi, özenle kullanmamızı, aksi halde zor durumda kalacağımızı bize öğütlerler, haklıdırlar da. Mesela soğuk kış aylarında sağlığımızı, ihtiyaçlarımızın finansmanı için paramızı, yeri geldiğinde kullanmak üzere eşyalarımızı vb. özenle korumamız gerektiğini, bazen kabak tadı verecek düzeyde de olsa tembihleyip, duyarlılığımızı geliştirmeye çalışırlar.
Zamanın anlamı, değeri ve ekonomik kullanımı konusunda ise alabildiğine bir vurdumduymazlık egemendir bizim toplumumuzda. Ne anne-babalar, ne diğer büyükler ne de eğitim-öğretim kurumları mensupları (istisnaları muhakkak ki var) bir öğrencinin sınavda başarılı olması için günlük ders çalışmasına, şu kadar sayıda test sorusu çözmesine atfettikleri önem, yükledikleri anlam kadar hassas değildirler, zamanın kullanımı konusunda.
Zamanın önemini kavra/ya/tıl/mamış olmaktan kaynaklı zaman öldürmeleri – ister ihmal isterse de kusurlarından kaynaklansın – tek başına bize rehberlik yapması gerekenlere bağlamak, açık söyleyelim, bizi masum kılmaz. Öyle ki akli melekelerimizi kullanmaya başladığımız andan itibaren düz ve de basit bir akıl yürütmeyle değerini idrak edebileceğimiz zamanı, ne hikmetse, ‘denizde kum bizde para’ misali hovardaca harcamamız, ‘Zamanı Öldürme’ suçundaki payımızın ispatına yeter de artar bile.
Gençler! Zaman, yaşamı da anlamlandıran verili bir değerdir. Sonlu oluşu, süresinin ve ne zaman sonlanacağının belirsizliği üzerine titremeyi, her anını kılı kırk yararmışçasına geçirmeyi zorunlu kılar. Anlamlandırmadığınız, kıymetlendirmediğiniz, diğer bir deyişle boşa geçirdiğiniz zamanınızın özelinde kaybettiğiniz aslında kendi yaşamınızdır. Benjamin Franklin ‘Hayatınızı seviyorsanız zamanınızı boşa harcamayınız, çünkü zaman hayatın kendisidir.’[1] sözüyle bu durumu kastetmiş olsa gerektir.
Zamanın değerini günümüz Kapitalist zihniyetinin temel kıstası olan parayla ölçen “Vakit nakittir.”[2] şeklinde yaygın bir söz vardır. Zamanın değerini yine parayla karşılaştıran Portekiz kaynaklı bir diğer yaklaşım şu şekildedir:
“Bankada hesabı olan bir kişinin hesabına her sabah akşama kadar kullanılmak şartıyla 86 400 ABD Doları yatırılıyor. Kullanılmadığı takdirde hesaptaki para sıfırlanacak ve ertesi güne devretmeyecektir. Hesap sahibi, kullanmadığı takdirde sıfırlanacak ve ertesi güne devretmeyecek 86 400 ABD Dolarının hepsini mantık gereği son sentine kadar menfaatleri doğrultusunda en verimli şekilde kullanmayı yeğleyecektir. İşte tıpkı bu yaklaşımda olduğu gibi her günün sabahında da her insana (tabii gün içerisinde ölmeyecekse) Zaman Bankası’ndan 86 400 saniye (24x60x60=86 400) verilir. Günün sonunda tükenecek, saklanamayacak ve ertesi güne devredilemeyecek 86 400 saniye insan tarafından hiç bir saniyesi israf edilmeksizin sağlık, mutluluk ve başarı amaçlı kullanılmalıdır.”[3]
Zamanın kıymetini bilmek ve bunu pratiğe dökmek bakımından Batılılar, Batılılar içerisinde de Almanların ayrı bir yeri vardır. Özellikle de randevularına, iş ve ders saatlerine, özetle zamanla ilgili verdikleri taahhütlere hem kişisel hem de kurumsal olarak sadakatte son derece titizdirler ki bu titizlikleri diğer milletlerle mukayesede kendilerinin haklı övünç nedenidir.
Almanların zamana karşı öykünülebilecek duyarlılıklarının kaynağı bakın nereden kaynaklanıyor? Belki kendimizle yüzleşmemize vesile olur diye, yazıyı uzatma bahasına, bu yaşanmışlığı paylaşmayı uygun buluyorum.
“Almanca dil kursundaydım. Hoca çok disiplinli biriydi. Bilhassa zaman açısından hiç müsamahası yoktu.
Bir hafta boyunca kimin ne kadar geç geldiğini tespit ediyor ve onları geç geldikleri toplam süre kadar sınıfta tutuyordu. Tabi bu durum, zaten kursa zor zaman ayırmış iş sahiplerinin hiç de hoşuna gitmiyordu. Bir gün, haftalık cezası 18 dakika tutan bir arkadaşımız kızarak Alman hocaya şöyle dedi:
– Neredeyse saniyeleri de hesap edeceksiniz. Neyse hatırınız için bir başka zaman 10 dakika kalayım sınıfta. Şimdi çok acil bir işim var.
Yaşlı Alman gözlerini kırpıştırarak bir süre süzdü bu arkadaşı ve şöyle konuştu:
– Olmaz. Çünkü siz acil işlerinize bu kadar önem vermiş olsaydınız şimdi benden 18 dakikalık bu cezayı almazdınız. Zira ders de sizin için günlü, saatli ve acil bir işti. Bu bakımdan şimdi kalacaksınız ve 18 dakikalık bir ders vereceğim size.
Belli ki, hoca da kızmıştı. Ben de merak ederek kaldım sınıfta. Sıra aralarında bir kaç tur attıktan sonra şöyle konuştu:
– Arkadaşlar, zamanı iyi kullanmıyorsunuz. Hatta bu konuda benim gösterdiğim hassasiyete kızıyorsunuz. Ama ben haklı olduğuma inanıyorum. Belki de içinizden “Ne olacak? Gâvur kafası!” diyorsunuzdur.
Masasına gitti. Çantasından bir broşür çıkardı.
– Şuna bakınız lütfen, dedi. Bu bir tren tarifesiydi. Arkadaş göz ucuyla bakıp iade edecekti ki, “Hayır, daha iyi tetkik etmenizi istiyorum” dedi. Trenlerin kalkış ve varış saatlerini tercüme ettirdi. Bunlar hep değişik ve karmaşık rakamlardı. Mesela, kalkış saati 18:18’di, 21:35’ti. Varışlar da hep öyleydi. 12:46 gibi, 9:27 gibi.
18 dakika cezalı arkadaşımız, bu minval üzere uzayan rakamları görünce Hoca’ya dedi ki:
– Bakınız, işte burada, Avrupalı kafanın mantıksızlığı açıkça görünüyor. Ne demek yani 18 geçeler, 12 geçeler, 36 geçeler… Şuna üç buçuk, dört buçuk deseniz olmaz mı? Hiç olmazsa, çeyrek geçe deseniz de hem de akılda kalacak bir sayı ve saat olsa…
Yaşlı Alman’ın yüzünde belli belirsiz bir tebessüm gezindi. Ve bakışlarından söyletmek istediği düşünceyi yakalamış olduğu belli oldu.
– Bana bakın, dedi. Kendinize hakaret etmeyin. Çünkü bu tarifenin böyle düzenlenmiş olması, ‘Avrupalı kafanın’ mantıksızlığı değil, ‘Müslüman kafanın’ tutarlılığıdır. Çünkü biz, zamanı kullanmayı ve değerlendirmeyi Müslümanlardan öğrenmişizdir. İşte, bu tren tarifesi de aynı anlayışın güzel bir örneğidir.
Bizler hayret ve şaşkınlıkla ona bakarken, Hoca şöyle devam etti:
– Siz Müslümanların ibadetlerinde yer önemli değildir. Dünyanın her yerinde ibadet edilebilir. Ama zaman çok önemlidir. Çünkü her ibadetin kendine ait bir vakti vardır. Hatta bu vakit, ibadetin şartıdır. Yani vakitsiz ibadet, ifa edilmiş sayılmaz. İbadetlerin vakitleri de bizim tren tarifesi gibi hep böyle 18, 17, 13, 10, 9 geçelerdir. Üstelik bu saatler de devamlı değişir. Bugün sabah namazını 07:21’e kadar kılabilirsiniz, ama yarın 07:22’ye kadar kılabilirsiniz. 23 geçe olmaz. Sadece namaz böyle değildir. Oruca başlama ve bitirme saatleri de böyledir. Üstelik bu ince hesaba dayanan saatler, her gün değişmektedir. Böylece Müslümanlar, her gün değişmekte olan zamana karşı uyanık durmakta, zamanın kıymetini anlamakta ve onu iyi değerlendirmek üzere hazırlanmaktadırlar. İbadetlerini yapan bir Müslüman, her gün değişen dakikalara ayak uydurmaya ve dakikaları değerlendirerek yaşamaya mecburdur. Bizim zamana bakışımızın ilham kaynağı Müslümanlardır…
Yaşlı Alman Hoca “Çıkabilirsiniz” dediği zaman, hepimiz tarifi imkânsız bir mahcubiyet içindeydik.”[4]
Gençler, gelin bu mahcubiyete bir son verelim, ne dersiniz? Emin olun başarabiliriz, nasıl mı? Bir sonraki yazımızda kısmetse…
[1] Neoldu, Benjamin Franklin Sözleri/Bilim ve İlim Dolu Özlü Sözler, https://www.neoldu.com/en-guzel-benjamin-franklin-sozleri-ozlu-benjamin-franklin-sozleri-11119h.htm, Erişim Tarihi:22.12.2022.
[2] Mustafa Kutlu, zamanın değerinin parayla karşılaştırılmasının Kapitalist bir zihniyetin ürünü olduğunu – ki ben de katılıyorum – vurgulamaktadır. İspatını da şu sözleriyle yapmaktadır:
“İnancım odur ki bu sözün sahibi Kapitalizm’ in ağa-babalarından biridir. Malum o fikirde her şey alınır-satılır. ‘Zaman’ı ‘nesne’ kılarsınız, bal gibi alıp-satarsınız. Bu hükmün delili şurada: “Time is money” (Zaman paradır) sloganı Remington marka daktiloların gövdesine (Daktilonun icadı 1860’lar) ve fabrika girişlerine kazınmıştır.”
Kutlu’nun bu konuyla ilişkili Yeni Şafak gazetesinde 12.2020 tarihinde “Vakit nakit midir?” ve devamı mahiyetinde 30.12.2020 tarihinde” Akıntıya karşı vakit nakit midir?” başlığıyla kaleme aldığı yazılarını öneririm. Bu yazılardan ilkinin linki https://www.yenisafak.com/yazarlar/mustafa-kutlu/vakit-nakit-midir–1-2057144; ikincisinin linki https://www.yenisafak.com/yazarlar/mustafa-kutlu/akintiya-karsi-vakit-nakit-midir–2-2057213 şeklindedir.
[3] Seçme Hikâyeler, Zamanın Değeri, https://secmehikayeler.com/dini-hikayeler/zamanin-degeri.html, Erişim Tarihi:22.12.2022.
[4] Mahmut Köksal, Gül bahçesi isimli facebook sayfası, 16.09.2019 tarihli paylaşımdan https://www.facebook.com/trGulbahce/photos/almanca-dil-kursundayd%C4%B1m-hoca-%C3%A7ok-disiplinli-biriydi-bilhassa-zaman-a%C3%A7%C4%B1s%C4%B1ndan-hi/970863376592339/, Erişim Tarihi:22.12.2022.