Entelektüel Bir Şahsiyet Olarak Muhsin Yazıcıoğlu
Türk siyasal yaşamından on binlerce insan geldi geçti. Genel geçer siyasetçiler bir yana üst düzey görevlerde/makamlarda bulunmuş olanların pek çoğu da nisyana terk edildi, isimleri dahi hatırlanmaz oldu. Merhum şehit Muhsin Yazıcıoğlu ise tam aksine şehadetiyle birlikte maşeri vicdanda belki yaşamında olduğundan daha da fazla alaka gördü, görüyor, anlaşılan o ki görmeye de devam edecek. Niye mi? Hiç şüphesiz bunun nedeni onun Türk siyasi tarihine silinmeyecek şekilde kazınmış olan değerler merkezli siyasal tutum ve davranışlarıdır.
O, siyasetin okulunda okumamıştı. Meslek olarak veterinerlik ihtisası yapmışsa da yoğun mücadele süreci mesleğini icrasına fırsat vermemiştir. 14 yaşında Şarkışla Lisesi’nde başlayıp, 55 yaşında Keş Dağları’nda son bulan fasılasız 41 yıllık mücadele yaşamı boyunca o hep sahada olmuş, sahada olmanın gereklerini hakkıyla yerine getirmiştir. Bu sahada oluş, diğer bir deyişle alaylı oluş, yapılan işin teorisinden yoksun olmak münasebetiyle, birçok kişi özelinde bir eksikliktir. Bu durumun tersi de doğrudur. Zira alanında teorik birikimiyle parmakla gösterilen birçok kişi de saha deneyimsizliğinden ötürü haklı eleştirilerin muhatabı olmuşlardır.
Merhum şehit Muhsin Yazıcıoğlu, alaylı oluşunun yanı sıra, okulunu okumuş değme siyasetçilere taş çıkartacak cinsten entelektüel birikimin de sahibidir ki, henüz bu yönü ayrıntılı bir şekilde ele alınmamıştır. Bu meziyetinin arkasında, onun ta çocukluğunda başlayıp gençlik yıllarıyla devam eden, Ülkü Ocaklı yıllarında derinleşen, mahpushanede kıvam bulan, mahpushane sonrasından şehadetine kadar olan süreçte çok yönlülük kazanan ilme olan merakı yatar ki bu merak onu aynı zamanda entelektüel bir şahsiyete dönüştürmüştür.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun entelektüel şahsiyetinin başlangıcı Şarkışla Lisesi’nin duvar gazetesini çıkarma sorumluluğu ile başlatılabilir. O günün (1960’lı yılların sonları) iletişim imkânlarının yetersizliği düşünüldüğünde, böylesine bir sorumluluğu üstlenmesi, duvar gazetesinin yazılarını yazması/yazdırması, onun ilme olan duyarlılığının açık göstergesidir. Yine bu yıllara dayanan, örnek bir nesil yetiştirmeye yönelik “Bozkurtlar Çiftliği” hayali ve bu hayali kuvveden fiile geçirmek için yakın arkadaşlarıyla birlikte yapılan meslek seçimleri ve bu seçimlere uygun yüksek tahsil/üniversite tercihleri oldukça anlamlıdır.[1]
Üniversite yılları, Muhsin Yazıcıoğlu’nun hem sosyal sorumluluk aldığı hem de entelektüel şahsiyetini geliştirdiği yıllardır. Siyasal farklılıkların kutuplaşmaya, oradan da sıcak çatışmaya evrildiği 1970’li yılların ikinci yarısında Muhsin Yazıcıoğlu, genç yaşına rağmen gelişen olayları duygusallıktan ziyade nesnel bir yaklaşımla ele alma başarısı gösterebilmiştir. Nitekim “Genç Arkadaş” gazetesinde “Sistem Tartışmaları” başlığıyla kaleme aldığı dört ayrı yazıda dünyadaki ideolojik hareketleri vukufiyetle tahlil etmiş ve yerine nasıl bir anlayışın, hangi nedenler ve yollarla ikame edilmesi gerektiğini başarıyla ortaya koymuştur.[2]
70’li yılların ikinci yarısı, aynı zamanda Muhsin Yazıcıoğlu’nun Ülkü Ocakları’nda yönetici sıfatıyla (Başkan Yardımcısı-Başkan) görev yaptığı yıllardır.[3] Bu dönem cemiyetçilik faaliyetlerinde fikirleri toplumla buluşturmak için kullanılan en önemli araç yayıncılık, özellikle de gazete/dergi yayıncılığıdır. Yukarıda ismi verilen “Genç Arkadaş” ve “Büyük Türkiye’ye HASRET” gazeteleri Ülkü Ocaklıların fikirlerini toplumla paylaştığı önemli yayın organlarıdır. Muhsin Yazıcıoğlu’nun, “Büyük Türkiye’ye HASRET” gazetesinde yayımlanan “İslam’ın Bayrağı Kanlarımızla Yükseliyor”, “Ülkücü Gençlik Ölecek İslam Güneşi Sönmeyecek”, “Gücümüzü İslam’dan Alıyoruz” , “Önce İman ve Ahlak”, “Güçlü Olmak Mecburiyetindeyiz” , “Ülkücü Gençlik Ölse de Zafer İslam Bayraktarlarının” başlıklı yazıları ve yine bu dönemde “Genç Arkadaş” gazetesinde yayımlanan “Emperyalizmin İç Savaş Tahrikçiliği” başlıklı yazısı ideolojik içerik kadar entelektüel derinliği olan yazılardır.[4] Muhsin Yazıcıoğlu’nun entelektüel yetkinliğinin ispatlarından birisi de onun “12 Eylül” öncesi oluşturulan eğitimci kadro içerisinde yer alması ve Ankara bölgesinde gençlere eğitimler vermesidir.[5]
12 Eylül darbesi sonrasında uzun sürecek mahpusluk dönemi ve bu dönem okumaları Muhsin Yazıcıoğlu’nun fikirlerinin kıvama gelmesine, olgunlaşmasına neden olmuştur. İşkencelerin yoğunluğunun görece azaldığı zaman diliminde okumaya, araştırmaya bolca zamanın olduğu bu iklimde Muhsin Yazıcıoğlu’nun fikirlerini daha da derin ve sağlam temellere dayandırdığı anlaşılmaktadır. Somut hangi düşünürlere ve hangi konulara yoğunlaştığına dair bilgiler çok olmasa bile mahpusluk yaşamı sonrasında kaleme aldığı yazılardaki konu çeşitliliği ve içerik zenginliği bunun kanıtıdır. “Yeni Zemin” dergisindeki “Sermaye Çoğunluğu Yabancılara Geçmemeli” (Ağustos 1993); Yeni Türkiye Dergisi’ndeki “Genel İtibariyle Uluslararası Sistem ve Türkiye Açısından Değerlendirilmesi” (Mart-Nisan 1995), “Yargı” (1996, Sayı:10), “Demokrasi ve Yozlaşma (1997, Sayı:13), “Mankurt Kimliği ve Güçlü Bir Türk Dünyası” (Mayıs-Haziran 1997, Sayı: 15), “Bilgi Toplumu Kaçan Bir Tren mi? İnkâr Ettiğimiz Medeniyet mi?” (1998,Sayı:19), “Türk Tarihinin Seyri İçinde Cumhuriyetin 75.Yılı” (Eylül-Aralık 1998, Sayı:23-24), “Hiçbir Fayda Türkiye’nin Bölünmez Bütünlüğünden Önemli Değildir” (2000, Sayı:35), “Zifiri Karanlıktan Tanyerine” (Eylül-Ekim 2001, Sayı:41); Türk Yurdu dergisindeki “Asılsız Soykırım İddialarına Karşı Lobicilik Yapılmalıdır” (Haziran 2006), “12 Eylül Rejimi İstiklal Marşını Cop Gibi Kullandı” (Eylül 2006); kendi yazılarından oluşan “Yeni Bir Dünya İçin Yeni Bir Türkiye” isimli kitabındaki “”Dünya ve Biz”, “Demokratikleşme ve Anayasa Değişikliği” , “Anarşi ve Terör”, “Askeri Darbe Meselesi”, “Laiklik”, ve “Türk-İslam Sentezi”[6] gibi başlıklarla yayımlanan yazıları Muhsin Yazıcıoğlu’nun entelektüel şahsiyetinin çeşitliliği ve derinliğine bazı örneklerdir.
Mahpusluk dönemi ve mahpushane, Ülkücülerin bir nevi eğitim/öğretim sürecinden geçtikleri ve bu nedenle de “Medrese-i Yusufiye”[7] olarak isimlendirdikleri bir mekândır. Muhsin Yazıcıoğlu için de mahpushane, Türkiye ve dünyadaki olayların, bu olayların kendi ve arkadaşları özelindeki etkilerinin, bunların bir daha yaşanmaması adına nelerin, kimlerle ve hangi yöntemlerle yapılması gerektiğinin inceden inceye düşünüldüğü, değerlendirildiği bir ortamdır. Merhum Turan Güven Hoca, Yazıcıoğlu’nun hapishaneyi bir fikir üretme ve bunları yazma ortamına çevirdiğini aynı dönemde hapishanede bulunan bir yakınından dinlediği şu olayla nakletmektedir:
“Benim akrabalarımdan bir tanesi cezaevinde başkanla birlikte yattı. Başkan hücrede yatıyor, diğerleri koğuşta. Binbaşı geliyor istedikleri bir şey olup olmadığını soruyor. Herkes yiyecek istemiş, ekmek, bisküvi, gofret istemiş. Başkan ise, bir top kağıtla bir kalem istemiş. Bu insanın içerde fikirlerini düşüncelerini kâğıda geçmek istediğini gösteren güzel bir anekdot. Kendisini hapishanede bile geliştirmek istemiş. Binbaşı da diğer koğuşlarda yatanlara ‘Aslanım herkes yiyecek istiyor, adam kâğıt kalem istedi’ diyerek diğer mahkumlara da çıkışmış.”[8]
Bir kişinin entelektüel şahsiyetinin, hakeza Muhsin Yazıcıoğlu’nun da böylesi bir şahsiyet olduğunun ispatı okudukları, yazdıkları, söyledikleri olduğu kadar[9], onun okumaya yazmaya olan ilgisine yakınında bulunup tanıklık edenlerdir de. Bu açıdan onun en yakınında bulunup entelektüel şahsiyetine tanıklık eden Hasan Çağlayan, Orhan Arslan, Remzi Çayır, Orhan Kavuncu, Hüseyin Berçin gibi isimlerin beyanları dikkate alınacak niteliktedir. Hasan Çağlayan, Muhsin Yazıcıoğlu’nun entelektüel şahsiyetine dair şunları söylemektedir:
“Muhsin Yazıcıoğlu okuyan ve yazan bir insandı. Çok kitap okurdu. Toplumların ve devletlerin nasıl kalkındığı ve nasıl yok oldukları ile ilgili kitaplar okurdu. Çok farklı görüşlerde kitapları da okurdu, bu sebepten çok geniş bir ufku vardı. Bir aydın olarak toplumu yönetme ve yönlendirme hususunda çok büyük bir bilgi birikimi olduğunu düşünüyorum. İmam Gazali’den tutun, Ahmet Arvasi gibi Mümtaz Turhan gibi kimseleri de okurdu. Hatta bir dönem Yunan felsefesini merak etmiş ve bu konuyla ilgili çok kitap okumuş ve değerlendirmelerde bulunmuştu.”[10]
Orhan Arslan ise şunları söylemektedir:
“Çok enteresan, ben Muhsin başkanın odasına gittiğimde akademisyenlerin ya da o konuda uzman kimselerin okuması gereken çok üst seviyede kitaplar görürdüm. Hatta bazılarını alırdım, o hem almayı hem vermeyi severdi, aldığım zaman da bir şey demezdi. Zaman zaman da düşünürdüm, bu kadar çok üst seviyede kitabı, kendi konusu değil ki enerji politikası, su politikası, para politikası gibi çok üst seviyede dünya çapında olayları takip eder, araştırırdı. Öyle bir adamdı, farklı bir insandı.”[11]
Muhsin Yazıcıoğlu’nun yine çok yakınında bulunmuş isimlerden Remzi Çayır ise onun entelektüel şahsiyetine alâmet teşkil edecek şu değerlendirmeleri yapmaktadır:
“Çok okuyan, çok sorgulayan bir insandı Yazıcıoğlu. Var olan durumu, hali geçmişiyle birlikte sorgulayabilen insanlar aydınlardır. Nedeni, niçini sorgulayan bir insandı. Hapishane öncesinde de hapishane yıllarında da sonrasında da çok yoğun olduğu dönemlerde de okumayı hiç bırakmamış bir insandı. Genelde siyasiler konuşmalarını danışmanlarına yazdırmalarına rağmen, o, kendi konuşmalarını çoğu zaman kendi yazan bir siyasetçiydi. Farklı düşüncelere, farklı bakış açılarına önem verir ve dinlerdi. Görüşleri hoşuna gitmese bile hemen reddetmez sonuna kadar dinler ve ne söylemek istediklerini anlardı. Çok farklı kitaplar okurdu. Sadece kendi davasını destekleyecek kitapları değil, zıt görüşlü, hatta çok daha değişik konulara sahip kitaplar okurdu. Bu anlamda entelektüel bir yapısı vardı. Her lider entelektüel olamaz, o derinlik kendisinde yoktur. Yazıcıoğlu’nun yazılarında derinlik vardı.”[12]
Orhan Kavuncu, onun, sadece ileri yaşlarında değil aynı zamanda gençlik yıllarında da ilme ve ilme değer verenlere itibar ettiğine tanıklığını şu şekilde nakletmiştir:
“Aydın görüntüsü vermeye hiç tevessül etmedi. Ama Türkiye ortalamasının çok üzerinde kitap okurdu. Medrese-i Yusufiye’de, Kur’an ve Hadis konusunda çok okuma yapmıştı. Bilgiye çok önem verirdi. Ülkü Ocaklarında Genel Başkan olmadan önce Yıldırım Beyazıt Öğrenci Yurdunda başkanlık yapmıştı. O zaman yurtta bilgi yarışmaları ve seminer faaliyetleri düzenler, herkesin görüşüne itibar ederdi. Ama çok mürekkep yalamış arkadaşları daha bir itinayla dinlerdi.”[13]
Hüseyin BERÇİN’in Muhsin Yazıcıoğlu’nun zorlu siyaset koşuşturması sürecinde dahi okumayı ihmal etmediğine dair şu hatırası oldukça önem arz etmektedir:
“Muhsin Başkanı yolcu etmek için havalimanında VİP çıkış kapısına yöneldik. O sırada Yaşar Nuri Öztürk ile karşılaştı. Yaşar Nuri Bey, nezaketle Muhsin Başkana “Başkanım nasılsınız?” diye hitap ederken, Başkan da “Yaşar Nuri Bey ‘Allah ile Aldatmak’ isimli kitabınızı okudum. Bizi uykusuz bıraktınız, dedi. Karşılıklı, ayaküstü hoş bir sohbet gerçekleştirdiler.”[14]
Bütün bu bilgiler merhum şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun siyasette örneklik teşkil eden şahsiyeti kadar entelektüel şahsiyetine de ilgi göstermenin gerekliliğini tartışmaya mahal bırakmayacak derecede ortaya koymaktadır. Şehadetinin 15. yıldönümünde, onun bu yönünü gözden kaçırmamak gerektiğini genç siyasetçi adaylarına tavsiye ederken, araştırmacılara da merhum şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun entelektüel yönünün araştırılmaya muhtaç bir konu olarak beklediğini hatırlatmak isterim.
[1] Bu konuda merhum şehit Yazıcıoğlu’nun yakın arkadaşı Hasan BÖLÜCEK’in lise yıllarına ilişkin hatıralarını anlattığı Musa AVCI ve Yusuf KOÇ tarafından hazırlanıp, Ekim-2022 tarihinde Morena Yayınları tarafından yayımlanan “Pusudan Önce (Sırlar-Gerçekler-Hatıralar)” isimli kitabın 57-59. sayfalar arasına bakılabilir.
[2] “Genç Arkadaş” gazetesinde “Sistem tartışmaları” başlığıyla yayımlanan bu yazıları Hakkı ÖZNUR’un kaleme aldığı, Akçağ Yayınları tarafından,2012 yılında, Ankara’da basılan üç ciltlik “Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı” başlıklı eserin birinci cildinin (Makaleler-Konuşmalar-Şiirler) 19-31. sayfaları arasından okunabilir.
[3] Muhsin Yazıcıoğlu’nun bu dönem üstlendiği görevler ve liderlik yapısıyla ilgili Fatma AKAR, Emre SAVUT tarafından yazılan ve Vizyoner dergisinde (Yıl 2020, Cilt 11, Sayı:28, s.829-854) “Siyasal Liderlik ve Bir Siyasal Lider Olarak Muhsin Yazıcıoğlu” başlığıyla yayımlanan araştırma makalesine bakılabilir. Bu makaleye chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/982045 başlıklı linkten de erişim sağlanabilir.
[4] Bu yazılar için de bakınız Hakkı ÖZNUR, “Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı”, Cilt 1, sayfa 32-52
[5] Ülkücü gençlerin fikri yapılarının geliştirilmesi ve farklı konularda ortak düşünceye sahip olmaları için oluşturulan eğitim kadrosu ve ele alınan konular hakkında Ali ERKEN’in, “İnsan ve Toplum” dergisinde yayımlanan (2014 yılı, Cilt 4, Sayı 7, s.135-163) “Örgüt ve Strateji: 1965-1980 Arasında Milliyetçi Hareket Partisi” başlıklı araştırma makalesine (özellikle s.146-147) bakılabilir.
[6] Bu yazılar için Hakkı ÖZNUR, a.g.e, s.68-135. sayfalara bakılabilir.
[7] Hz. Yusuf’un (as) iftira, haksızlık ve zulüm ile hapiste kalmasından kinaye olarak, İman ve Kur’an hizmetinden dolayı tevkif edilenlerin hapsedildiği yere verilen isimdir. 12 Eylül yargılamalarının mağduru olan Ülkücüler de mahpusluk hayatlarını bu şekilde nitelemişlerdir. Bakınız https://www.nedirnedemek.com/medresei-yusufiye-ne-demek, Erişim Tarihi:25.03.2024
[8] Abdülkadir Selvi, Erhan SEVEN, 2010, “İşkence Koğuşlarından Siyaset Meydanına ALPEREN”, Nesil Yayınları, İstanbul, s.68
[9] Muhsin Yazıcıoğlu’nun söyledikleri de son derece dikkat çekici ve muhtevalıdır. Onun söylediklerini kendisiyle yapılan röportajlardan bulmak mümkündür. Bu röportajlar için Hakkı ÖZNUR’un kaleme aldığı “Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı” isimli eserin 2 ve 3. ciltlerine bakılabilir.
[10] Enes TURHAN,2019, “Bir Siyasi Aktör Olarak Muhsin Yazıcıoğlu ve Büyük Birlik Partisi (1993-2009)”, Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.182
[11] Enes TURHAN, a.g.t. , s.212
[12] Enes TURHAN, a.g.t. , s.240-241
[13] Enes TURHAN, a.g.t. , s.204
[14] Hüseyin BERÇİN, 2 Haziran 2018 tarihli Kişisel Facebook sayfası paylaşımı