Maliye Yazıları – 4 / Kamu Maliyesi
Kamu maliyesi nedir? Kamu maliyesi öncelikle üniversitelerin maliye, iktisat vb. gibi bölümlerinde okutulan bir derstir. Akademik anlamda kamu maliyesi “devletin gelir ve giderlerini inceleyen bilim dalı”[1] olarak tanımlanır.
Bu tanımın en önemli unsuru devlet kavramıdır ki devlet, ilkel olanından en gelişmişine kadar toplumsal talepleri karşılamak üzere oluşturulmuş yapıdır. Başta güvenlik, adalet, sağlık, eğitim, ulaşım vb. gibi bireylerin kendi başlarına karşılayamayacakları hizmetlerin üretilmesi sorumluluğu hukuken kendisine yüklenilmiş kamu kuruluşları (Bakanlıklar, Yerel Yönetimler gibi) olarak karşımıza çıkar. Bu kuruluşlar kendilerinden beklenen hizmetleri (Kamu hizmetleri) üretebilmek için harcama yaparlar. Yaptıkları bu harcamaların kaynağı ise devletin egemenlik yetkisine dayalı olarak topladığı kamu gelirleridir. Kamu gelirleri içerisinde en büyük pay da vergilere aittir.
Kamu maliyesi, demokratik ülkelerde seçimle gelen hükümetler tarafından sevk ve idare edilir. Belki de bu yetki hükümetin, diğer bir deyişle yürütmenin en önemli yetkisidir. Çünkü bu yetki sayesinde hükümet, kamu gelirlerini belirlemekte, topladığı kamu gelirlerini yine kendi belirlediği alanlara ve öncelik sıralamasına göre kamu harcamalarına dönüştürmektedir. Giderlerin gelirlerden fazla olması durumunda da borçlanabilmektedir. Yalnız bu yetki sınırsız değildir. Hem gelirlerin toplanması, hem de toplanan gelirlerinin kamu hizmetlerine dönüştürülmesi süreçleri malî, hukukî ve siyasî denetimlere tabi tutulmuştur.
Demokratik zihniyetin kurumsallaştığı toplumlarda yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerini denetleyici işlevleri kamu kaynaklarının heba edilmesini engeller. Aksi halde kamu kaynaklarının ekonomik kullanılmaması gibi çok önemli bir problem doğar ki, bu problemin maliyeti vatandaşların tamamı tarafından üstlenilir. Hatta borçlanma, özellikle de dış borçlanma yoluyla finanse edilen kamu hizmetleri, devletin devamlılığı nedeniyle henüz doğmamış vatandaşları dahi külfet altına sokar.
1929 Dünya Ekonomik Krizi sonrası ortaya çıkan sorunlara Keynesçi çözüm önerileri[2] ile ekonomik ve sosyal gelişmeler, savaş ve savunma, nüfus artışı ve şehirleşme, teknolojik gelişmeler gibi kamu harcamalarını fiilen artıran olgular[3] ülke ekonomileri içerisinde kamu maliyesini özel sektöre göre daha etkin hale getirmiştir. Bu etkinlik, hükümetlerin ülke ekonomilerinde para ve daha da önemlisi maliye politikalarını yönetmedeki başarıları ölçüsünde takdir görmüştür. Aksi halde bir taraftan toplumsal talepleri karşılamadaki yetersizlik, diğer taraftan bütçe açıklarının borçlanmayla finansmanının doğurduğu maliyetler kamu maliyesinin kötü yönetildiğinin açık göstergeleri olmuştur.
Anlaşılacağı üzere toplumsal taleplerin varlığı devleti, devletin varlığı kamu maliyesini zorunlu kılmaktadır. Seçmenlerden aldıkları yetkiye bağlı olarak kamu maliyesini yöneten hükümetlerin, toplumsal taleplerle kamu gelirleri arasında bir denge sağlamaları ve bunu sürdürülebilir kılmaları gerekmektedir. Kamu maliyesinde mevcut ya da yeni ortaya çıkan toplumsal talepleri finanse etmenin zorluğu düşünüldüğünde hiç şüphesiz yapılması gereken öncelikli iş eldeki kaynakların kullanım ve dağılım etkinliği konusunda aşırı özenli davranmak olacaktır. Olması gerekenden daha yüksek maliyetlerle üretilen kamu hizmetlerinin, israfı; öncelik sırası belirlenmeden yapılan harcamaların da aciliyeti olan bazı kamu hizmetlerinin hiç ya da yeterince üretilememesi sonucunu doğuracağı unutulmamalıdır.
[1] Abdurrahman TARAKTAŞ, Mehmet Oğuz ARSLAN, Şebnem TOSUNOĞLU, Tufan ÇAKIR, Cumhur DÜLGER, 2018, Kamu Maliyesi,(Editörler: Şebnem Tosunoğlu, Yaşar Tamer Ergül), Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, s.3
[2] Coşkun Karaca, 2021, Kamu Maliyesi, Ekin Yayınevi, Bursa, s.65-66
[3] Murat Şeker, 2023, Kamu Maliyesi, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Ders Notu, s.82-84