728 x 90

Muhsin Başkan Niçin Unutulmuyor?

Muhsin Başkan Niçin Unutulmuyor?

Muhsin Başkan Niçin Unutulmuyor?

Toplum, farklı meslekler icra eden insanlardan oluşur. Temizlik görevlisinden oto tamircisine, tüccarından kamu çalışanına, sanatkârından sporcusuna, bilim insanından yazar-çizerine, pazarlamacısından mühendisine bütün meslek mensuplarının hem meslektaşları hem de mal sattıkları veya hizmet sundukları müşterileri nezdinde bir karşılıkları vardır. İnsanî ve meslekî birikimleriyle muhataplarını memnun eden meslek mensupları için bu karşılık yapılan işin bedeliyle sınırlı değildir. Onların gözünde müşteri yolunacak kaz olarak değil önce ‘insan’ olduğundan, karşılıkları da tahsil ettikleri bedelin çok ötesinde, kıymeti parayla ölçülemeyecek bir saygınlıktır.

Düşünsenize hiç tanımadığınız bir oto tamircisine aracınızı götürdünüz. Usta, sizi önce insanî vasıflarıyla sarıp sarmaladı, hoşbeş etti, ikramda bulundu. Sonra da meslekî yeterliliğiyle aracınızın arızasını tespit edip en kısa sürede ve en uygun bedelle tamir ederek sizi uğurladı. Ne düşünürsünüz, ne dersiniz? Hak ehli birisi iseniz, gözünüzde kazandığı saygınlık bir tarafa, ödediğiniz bedel için diyeceğiniz ‘Ananın ak sütü gibi helal olsun.’ ve kendisi için de ‘Hay seni doğuran ana-babadan, yetiştiren hoca/lar/dan Allah (cc) razı olsun.’ olacaktır. Meslek yaşamı boyunca bu tarz davranışı karaktere dönüştüren meslek erbabı için mükâfat sadece dünyayla sınırlı kalmaz, dünyadan göç ettikten sonra arkalarından okunan Fatihalar ve Yasinler de cabasıdır.

Bir de insanî ve meslekî yetkinlik bakımından yetersiz olan meslek mensupları vardır. Yetkin olmadıkları yetmezmiş gibi yetkin olduklarını göstermek için takınmadıkları tavır, girmedikleri kılık, vermedikleri poz yoktur neredeyse. Sözüm onlara, hem meslektaşları hem de mal sattıkları veya hizmet sundukları kimseler nezdinde hiçbir kıymetleri yoktur. Muhataplarını önce ‘insan’ olarak gör/e/meyen bu tip meslek mensupları, muhataplarına ne insanî bir muamele eder, ne de işlerini adam gibi yaparlar; üstüne üstlük hak ettiklerinden çok fazla bedel tahsil etmede de zerre miskal rahatsızlık duymazlar. Dolayısıyla işini hakkıyla yapan bir meslek erbabının aksine bu tipler saygı görmedikleri gibi dolandırıcılıkları ortaya çıkınca aldıkları bedel kendilerine helal edilmez ve ne kendileri ne de yetiştirenleri hakkında hayır dua edilir, bilakis her anıldıklarında beddualar gırla gider.

Siyaset bir meslekî uğraş, siyasetçi de özünde bir meslek erbabı değildir.  Ancak toplumu sevk ve idaredeki etkisi nedeniyle hem siyaset hem de siyasetçi oldukça önemlidir. Her kim ki siyaset yapmak tercihinde bulunmuşsa yüksek bir sorumluluğun altına girdiğinin bilincinde olmalıdır. Bu idrakten yoksun siyasetçiler, seçmen siyasetçi denkleminin ve denetim mekanizmalarının sağlıklı kurul/a/madığı, işlemediği ülkelerde, maalesef ülkemizde de hem kendilerini hem de siyaset kurumunu itibarsız hale getirmektedirler. Böylelikle siyaset toplumun, yönetimden ekonomiye, spordan sağlığa, kültürden teknolojiye tüm boyutlarıyla adalet üzere sevk ve idaresi olmaktan uzaklaşırken; siyasetçiler de şahsi çıkarlarının peşinde koşan muhteris tiplere dönüşürler. Bu şartlarda siyasete olan iltifat, milletin meselelerinin çözümüne vesile olma, içeriden veya dışarıdan gelebilecek her türlü tehdit ve tehlikeye çelik misali bir irade koyma arzusundan değil; kurulu, ancak çözüm üretmeyen sistemin şekil şartının tamamlayıcısı olarak şahıs, grup, parti vb. çıkarları temin etmenin aracı olarak açıklanabilir.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu, henüz lise çağlarında bir grup arkadaşıyla hayal ettikleri Bozkurtlar Çiftliği’nin veterineri olmak ve arkadaşlarına verdiği sözü tutmak üzere veterinerlik tahsili yapmışsa da mücadele yaşamının yoğunluğu, mesleğini yapmaya fırsat vermemiştir. 14 yaşında Sivas’ın Şarkışla ilçesinde başlayıp, 55 yaşında Keş Dağı’nda ( 25 Mart 2009) sonlanan mücadelesi boyunca gerek gençlik hareketlerinde, gerekse de siyasi yapılarda yönetici sıfatıyla ortaya koyduğu sarsılmaz nitelikli irade ve bu iradenin tezahürü kabilinden tutum ve davranışlar ki karakteridir, şehadetinin üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen Muhsin Yazıcıoğlu’nu Türk milletinin unutulmazları arasına sokmuştur.

Siyaset, onun meslek olarak yaptığı bir uğraş değildi. Hele çok yüzlülük anlamına gelen politikayla özdeşleştirilen siyaset onun kitabında hiç yazmadı, yazamazdı. Zira o, hukuki anlamdaki siyasi mücadelesine başlarken milletine “O, İnançlarınızı Meclise Taşıyacak” sözünü vermiş ve şehadetine kadar bu söze sadık kalmıştır.

Siyasi mücadelesinin amacı Türk’ün İslam Ülküsü’nün önce Türkiye’de, Türk ve İslam coğrafyalarında ve yeryüzünde bir düzen olarak tahakkukudur. Onun için uğruna can feda edilebilecek böylesine mukaddes bir amacın meşruiyeti kadar, mücadelede kullanılacak araçların meşruluğu da esastır. Bu nedenle hizmet fırsatı bulduğu tüm kurumlar ve pek tabii parti, dolayısıyla siyaset, onun için fikirlerini, inançlarını milletine yüksek sesle dillendirebileceği, meşruiyeti olan bir araçtan ibarettir. Nitekim fikirlerinden, inançlarından ödün vermek pahasına kullanabileceği bir iktidara, ‘fırsat buldum, kullanayım’ demek bir yana, millete hizmet edilemeyeceği doğru ve yerinde tespitiyle eyvallah etmemiş, elinin tersiyle itmiştir.

Demokrasi, sandıktan çıkan seçmen ve onların şahsında millet iradesinin ülkeyi yönetmesiydi onun nazarında. Refah-Yol Hükümeti’nin kuruluş sürecindeki unutulmayacak tavrı,  Türk siyasi aktörlerinin anlayabileceği bir tavır değildir. Zira o güne kadar siyasette pazarlık yapmak, verilen bir desteğin karşılığında bir şeylerin alınması çok doğal karşılanan bir durumdur. Buna rağmen Muhsin Yazıcıoğlu (yedi arkadaş ile birlikte), Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) aritmediğinden başka bir hükümet çıkarmanın mümkün olmadığı vasatta, milletin hukukunu korumak adına kürsüden, hükümeti kurmayı üstlenen merhum Necmettin Erbakan’ı muhatap alarak  “Size Müslümanların iktidarını engelledi dedirtmeyeceğim.” diyerek şartsız ve pazarlıksız destek vermiştir.

Evet, siyaset iktidar olmak için yapılır. Ancak ne olursa olsun iktidar olmak, iktidarın nimetlerinden yararlanmak adına ilkelerden taviz vermek Muhsin Yazıcıoğlu’nun yapacağı bir iş değildi ve yapmadı da. O nedenle merhum Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı adayı sürecinde talep etmesine rağmen, dünya ahiret görüş yakınlığı münasebetiyle Refah Partisi’nin cumhurbaşkanı adayı Lütfü Doğan desteklenmişti. Yine medya patronu Aydın Doğan’ın mecliste RTÜK yasasına destek olmaları mukabilinde medya imkânlarını BBP’nin önüne serebileceği teklifine, yasanın içeriğinin milletin hayrına olmadığı gerekçesiyle hayır diyen irade de Muhsin Yazıcoğlu’na aittir.

Siyaset yapma anlayışında birlikte yol yürüdüğü arkadaşları Muhsin Yazıcıoğlu’nun kırmızı çizgisidir. Onların fikirlerinin aksine karar almak, uygulamak bir yana kendisinin muhalif olduğu ancak çoğunluğun aldığı kararlara uymak istişare anlayışının olduğu kadar arkadaşlarına ve fikirlerine olan saygının gereğidir. Değil BBP’nin siyasi ikbali, gerektiğinde kendi canı pahasına arkadaşlarına siper olmak gençliğinden bu yana şiarı olmuştur. Öyle ki TBMM’de güçlü sayılmanın grup kuracak bir milletvekili sayısına sahip olmayla eş tutulduğu bir dönemde, seçilecek yerlerden grup kuracak kadar aday taahhüdüyle kurulacak seçim işbirliğini, yalnızca bir arkadaşının bir seçim bölgesinden aday gösterilmemesi şerhine bağlı olarak ters yüz edecek kadar yol arkadaşlarına bağlıydı.

Demokrasi ve millet iradesi, birilerinin ağızlarında çiğnedikleri sakız misali sündürdükleri kadar tevil ettikleri, tehlikeli sularda ise çıkarıp attıkları bir nesne kadar değersizken onun nezdinde yönetim modeli olmak bakımından itibar edilmesi lazım gelen en üst güçtü. Bu güce halel gelmemesi için kendisini demokrat olarak tanımlayanların dirayetli durup, bu güce zarar verecek olanlara, her kim olursa olsun mukavemet göstermeleri gerekirdi. Öyle olmadı, ‘28 Şubat’ sürecinde anlı şanlı demokratlar köşe bucak çekilince Muhsin Yazıcıoğlu, Türk siyasetini vesayet altına almak isteyen güçlere karşı “Namlusunu milletine çevirmiş tanka selam durmam.”; “Türkiye İran olmaz, Cezayir olmaz, ancak Türkiye’yi Suriye yapmak isteyenlere de biz müsaade etmeyeceğiz.” diyerek demokratlığın nasıl olunacağını, millet iradesinin nasıl korunacağını müşahhas olarak gösterdi.

Milliyetçi, Türk milliyetçisi bir siyasetçiydi. İslamiyet’in sınırlarını belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde, bir hayal tüneli olarak gördüğü Avrupa Birliği’ne üye olma çabaları yerine Adriyatik’ten Çin Seddine kadar olan geniş bir coğrafyada kaynaşmış, bütünleşmiş bir Türk dünyası hayali vardı. Onun için etnik ve dini anlayışlardaki farklılıklar, bir Anadolu kilimini oluşturan desenlerdeki güzellikleri ortaya koyan zenginliklerimizdi.

Maneviyatçıydı. İslamiyet’i temsil iddiasıyla değil İslamiyet’e nasıl hizmet edebilirim, edebiliriz endişesini ömrünün sonuna kadar hep yaşadı ve önceledi. Kur’an ve sünnet dışında tartışılmazımız yoktur diyerek inancına olan hassasiyetini ve sadakatini vurguladı. Bu minvalde toplumun inançlarıyla kavgalı rejime ve siyasal anlayışlara karşı oldu; hâkim değil hadim devlet anlayışını savundu.

Demokrattı. Demokrasi anlayışını milletin hukukunun üstün tutulduğu; seçimle gelenin iktidarı kullandığı ve seçilemeyince usulü dairesi içinde seçilene yönetimi terk ettiği; demokratik mekanizmaların bütün kurumlarda işletilerek milletin taleplerine çözüm üretildiği bir zemine oturtmuştu.

Özetle Muhsin Yazıcıoğlu, lebalep bezirgânlarla dolu Türk siyaset arastasının hep hakkıyla alan, hakkıyla satan mümtaz bir esnafı konumunda oldu. Hizmet anlayışının odak noktasına önündeki sıfatlardan bağımsız olarak hep “insan”ı koydu. Daha çok müşterim olsun, nasıl olursa olsun satayım, daha çok kazanayım, malı götüreyim, çeşme akarken testimi doldurayım vb. niyetlerle kaliteden hiç ödün vermedi. Nitekim dükkânı da müşterilerle dolup taşmadı. Şikâyetçi olmadı, sitem etmedi, mademki pazarda dükkân açtık, müşterilere/millete kızılmaz dedi; alaverenin dalaverenin kol gezdiği siyaset arastasında hakkıyla alıp-satan birisi olsak, o bize yeter dedi.

Dünyadan göç vakti geldiğinde dükkânı müşterilerle doldu taştı; cansız bedenine ulaşılıncaya kadar da yer, gök ağladı. Her ne kadar yaşarken iltifat etmemiş olsalar bile müşterileri/milleti Muhsin Yazıcıoğlu’nu nedamet duyguları ve gözyaşları içerisinde önce ebedi istiratgâhı olan Taceddin Dergâhında, sonra da ömrü boyunca hak namına, milleti uğruna yaptıklarından ötürü hiç unutulmamacasına gönüllerinin en mutena yerinde sırladılar. Aradan geçen 14 yıl ve geçecek nice 14 yıllar bunun ispatından başka bir şey olmayacaktır.

 

 

 

Recep TEMEL
ADMINISTRATOR
PROFILE