Unutma! Farkında Olduğun Kadar Güçlüsün – 5 Önce Eğitim Sonra “Öncü Türkiye”
Ortalama düzeyde aklını kullanabilen herkes bireysel ya da toplumsal problemlerin çözümünün nitelikli eğitim-öğretim faaliyetleriyle çözülebileceğini bilir. Bu bilgi için mürekkep yalamaya, isminin önünde akademik unvanlar bulundurmaya gerek yoktur. Böyle olmakla beraber Türkiye’nin yıllar yılı çözül/e/meyen en önemli problemi eğitim-öğretim alanında yaşananlardır. Dışarıdan bir gözle bakıldığında bu problemlerin çözümü için yetkili kamu otoritesi, dünden bugüne sorunun öneminin bilincindeymiş ve çözümü de biliyormuş edasıyla sürekli müdahaleler yapmakta, yaptıkça da ne hikmetse sorun/lar çözümleneceğine aksine içinden çıkılmaz hale gelmektedir.
Ayrıntılı sınav sonucu analizine girmeden 2022 yılında yapılan LGS (Liselere Giriş Sistemi) ve YKS (Yükseköğretim Kurumları Sınavı) sınavlarında sadece sıfır çeken öğrenci sayıları bile karşı karşıya kalınan tablonun ağırlığını ortaya koymaya yetmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın raporuna göre LGS’de sıfır çeken öğrencilerin sayısı toplam 199 963 (Sınava giren toplam öğrenci sayısı 1 031 799 öğrenci)[1]; iki aşamalı olan YKS’nin ilk aşaması olan TYT (Temel Yeterlilik Testi)’den sıfır çeken öğrencilerin sayısı ise 96 776 (Sınava giren toplam öğrenci sayısı 3 008 287)[2] öğrenci olarak gerçekleşmiştir.
İç acıtan bu rakamların ifadesi Türk eğitim sisteminin başarısızlığıdır. Yüzleşmekten kaçılamayacak bu durum özünde bir sonuçtur ve her sonuçta olduğu üzere neden/ler/i olmalıdır. Karar alıcı ve uygulayıcıların bu sonuçların ortaya çıkmasında sorumlulukları tartışılmazdır. Yalnız soruna iktidar-muhalefet cedelleşmesinde siyasal bir kayıkçı kavgası olarak bakmak çözüme katkı sağlamayacaktır. Öyle ki iktidarda her kim, hangi görüş olursa olsun başarılı olunamamış, olumsuzluklar kronikleşmiştir.
Dedik ya, sorun dünden bugüne birikimli olarak şiddetini artıran bir sel misali akıp gelmektedir. Bundan tam 65 yıl önce 1957’de merhum Nurettin TOPÇU “Maarif Davamız” başlıklı konferansında o günün eğitim sisteminin, öğrencinin, öğretmenin ve okulun durumunu bakın nasıl tasvir ediyor:
“Bugünkü maarifimiz, ancak büroya memur, eski tabiriyle kalem efendisi yetiştiriyor. Bugün talebelik artık ilim yolculuğu değil, diploma avcılığıdır. Muallimlik ise ne bir iman ve irşat yolu, ne de fikir ve kültürün otorite merkezidir. Hatta bir meslek bile değildir. Sadece küçük bir memuriyettir. Muallim örnek adam da değil, boynu bükük bir memur, salahiyetsiz bir öğretici, müdürünün emrinde çalışan bir baremlidir. Mektebe gelince; o artık ne mabet, ne yuva ne de ocaktır. Sadece ders odalarının bütününden ibaret bir devlet dairesidir. Biraz da kulüp, sahne, yardım müessesesi, kahve ocağı ve alış-veriş yeridir.”[3]
Aradan 11 yıl geçtikten sonra 1968’de merhum Ali Fuat BAŞGİL’in gençlerin ve eğitim sisteminin problemlerine ilişkin yaptığı değerlendirmeler, sorunların çözülmeyip aksine derinleştiğini göstermektedir:
“Gençliğin en büyük eksikliği Türkçedir. Gençler, memleket dilini layıkıyla bilmiyor. Uydurma Türkçe tutmadı, iflas etti. Fakat onu tutturma iddiasıyla senelerden beri mekteplerde milli dilimiz ihmale uğradı, hatta açık olalım, okutulup öğretilmedi. Gençlerimizin birçoğunda maalesef kısa görüşlü bir faydacılık ve kısır bir maddecilik zihniyeti hâkimdir. Bu zihniyetteki gençler her şeyden evvel en kısa bir zamanda ve en yüksek servet ve refaha ermeyi düşünüyorlar. Onların nazarında tefekkür hayatının ve yüksek kültürün kıymeti yoktur. Hatta kolay, pratik ve para kazanmaya yarayan bilgilerden başkasının kıymeti yoktur.”[4]
2022 yılı verilerini tekrar hatırladığımızda aradan geçen onca zamana rağmen çok şeyin değiş/tirile/memiş olması artık bedenimizin değil ruhumuzun tutuştu/ruldu/ğunun işaretidir. Böyle sürerse telafisi mümkün olamayacak bu yangını söndürmek ve olumsuz gidişata son vermek için sesli düşünmek; sadece kafalarımızı değil yüreklerimizi de ortaya koyarak çareler üretmeliyiz.
Ne yapılmalı peki? Amerika’yı yeniden keşfetmek hiç gerekmiyor. Dün, hastalığa teşhis koyanlar, aslında tedavinin de nasıl olacağını göstermişler. Nurettin TOPÇU yukarıda bahsedilen konferansında öğrenci, öğretmen, okul üçgeninde tedaviyi şu şekilde arz ediyor:
“Talebe, disiplinin, kâinattaki nizam gibi bir zaruret olduğuna inanmış, diğer içtimai sınıf insanlarına örnek olacak kabiliyette bir üstün insan namzedidir. Talebenin davranışları öyle olmalıdır ki; mabette olduğu gibi esnafla temasında da büyük ruhi varlığını hissettirmiş ve her yerde kendisine ve mesleğine saygı uyandırsın. Muallim, maarif davamızın yapıcı ve en esaslı unsurudur. Hepsinin mesleği yalnız muallimlik olan ve bu ulvi vazifeden başka iş görmeyen idealistler ordusuna sahip olduğumuz gün, ilk zafer borusunu çalacağız. Mektep denen milli müessese ilimle dinin bize emaneti olacaktır. Onda barınacak varlığımızı bütünüyle ilme teslim etmemiz lâzımdır. İlme teslim oluştaki hiçbir menfaat gözetmeyen hakikat aşkı ve sonsuz şeylerin sevgisi, dinin kaynaklarından hayat alacaktır. Bu mektebin çehresi gibi, düşünüş tarzı, sporu ve sanatı, bin yıllık tarihinin bütün çizgileriyle, bütün terennümlerini kendinde toplayacaktır.”[5]
Mümtaz TURHAN “Üniversite gençliğinde gördüğüm en büyük kusurlar içtimai nizam, maarif ve sisteminin bozukluğu neticesinde onlara akseden eksikliklerdir. Bu itibarla, bunlar düzelmeden talebelerdeki eksikliklerin düzelebileceğini zannetmiyorum”[6] derken, Necdet SANCAR bu minvalde şu öneriler de bulunmaktadır:
“Okumakta olan gençliğin birçok kusur ve eksiklik ile dolu olduğu bilinmeyen şey değil. Bence bu kusurların ve eksiklerin en mühimi milli şuur, milli ruh ve milli kültür noksanlığıdır. Bu nedenle Türk maarifinin hedefi iyi Türk yetiştirmek ve sonra bu iyi Türkleri kendi sahalarında bilinçli, hünerli ve yeterli insanlar haline getirmek olmalıdır.”[7]
Bayrak şairimiz Arif Nihat ASYA ise gençlerimizin yaşadıkları eğitim-öğretim problemlerinin çözümünü şiirleriyle dile getirmiştir:
Yurt
Dün kutsal ellerle sürülmüş yurdum,
Onlardan sonra küstürülmüş yurdum,
Allah, sana lâyık etsin evlatlarını,
Ey kubbesi âminle örülmüş yurdum!
Yaşasın!
Evlat, çabanın zevkini tatmak lazım!
Coşkunluğa yorgunluğu katmak lazım!
Gördüm, ki bu haykırmalar içten… Yalnız,
Yetmez ‘Yaşasın” demek…Yaşatmak lazım!
Ziyaret
İmanlı olun, güçlü olun, canlı olun,
Manası nedir, yoksa yürek, elle kolun?
Ey türbemi – yer yer – dolaşanlar, taştan
Aslanlar yetmez bana Aslanlıyol’un!
Eski Sesler
Bugünüz sen de, ben de ey yolcu!
Sever, alkışlarım bugünleri,
Hoş olur dinlemek, fakat arada
Eski seslerden eski türküleri.[8]
Anlaşılan o ki anaokulundan üniversiteye milli ruhla faaliyet gösterecek eğitim-öğretim kurumları, bütün paydaşlarıyla ve bir seferberlik anlayışıyla gecikmeden yola koyulmalıdırlar. Zor olacağı kesin, ancak o ölçüde kutsal bir mücadelenin sonucunda yetişecek idealist gençler; bilimi rehber edinmiş, değerleriyle barışık, çalışma azmiyle bilenmiş, donanımlı, çağını okuyabilen, dünle yarın arasındaki köprünün nasıl kurulacağını özümsemiş sıfatlarıyla her sahada “ÖNCÜ TÜRKİYE”nin müjdecisi olacaklardır. Haydi, karanlık düşmeden yola koyulalım, zira gidilecek yol uzun.
[1] Tarık SAYER, 2022 LGS (Liselere Geçiş Sistemi) Analizi ve Eskişehir Gerçekleri, Son Haber Gazetesi/Eskişehir, 18.07.2022, https://www.sonhaber.com.tr/makale/2022-lgs–liselere-gecis-sistemi–analizi-ve-eskisehir-gercekleri/, Erişim Tarihi:28.09.2022.
[2] Senem Oğuz BALIKTAY, YKS 2022’ye İlk Bakış, https://tedmem.org/mem-notlari/gorus/yks-2022ye-ilk-bakis, Erişim Tarihi:28.09.2022.
[3] Nurettin TOPÇU,1998, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul, 4.Baskı, s.80
[4] Neriman ÖZTÜRKMEN, 1968, Kalkınan Türkiye’de Eğitim ve Gençlik (Anket-Röportaj/Yüze Yakın Öğretim Üyesi, Eğitimci, Politikacı ve Gazeteci Yazarlarımızın Bu Konudaki Görüşleri), Başnur Matbaası, Ankara, s.35-36
[5] Nurettin TOPÇU, a. g. e. , s.75-104.
[6] Neriman ÖZTÜRKMEN, a. g. e. , s.121.
[7] A. g. e. , s.170.
[8] A. g. e. , s.158.