728 x 90

Ciddiyet Seferberliği

Ciddiyet Seferberliği

Ciddiyet Seferberliği

“Ciddiyet” kelimesine Türk Dil Kurumu, ağırbaşlılık anlamını vermiş. Ciddiyetsizlik kelimesi ise laubalilik şeklinde açıklanmış. Demek oluyor ki, ciddiyet/ağırbaşlılık olumlu bir sıfat. Laubaliliğin hoş olmayan durumların tasviri için kullanıldığı düşünüldüğünde, ciddiyetin her insanda olması gereken bir meziyet olduğu da söylenebilir. Peki, bu meziyet nasıl bir haldir?

Ciddiyet, bir insanın, konumu gereği yüklendiği yetki ve sorumluluğun bilincinde olması ve ona göre davranması halidir. Diğer bir tabirle insanın resmî/gayr-i resmî sahip olduğu kimliklerin/unvanların ağırlığını/ağırbaşlılığını taşıma iradesidir. Anneyse anne, babaysa baba, komşuysa komşu, dostsa dost, memursa memur, amirse amir, esnafsa esnaf, öğretmense öğretmen, öğrenciyse öğrenci, sanatçıysa sanatçı, sporcuysa sporcu kimliğinin yetki ve sorumluluklarının gereğini hakkıyla yerine getirmesidir.

Yetki ve sorumluluğun farkındalığı da denilebilecek ciddiyet,  insanda nasıl somutlaşır? Mesela bir kimsenin kılık-kıyafet tercihinden, iletişim tarzından ya da iş yapma biçiminden hareketle o kimsenin ciddi veya laubali birisi olduğu sonucu çıkarılabilir mi? Bu mümkün. Zira bir kimsenin konumuna uygun olmayan kılık-kıyafet tercihi, düşüncelerindeki düzeysizlik, iletişim tarzındaki bayağılık, işini yaparken sergilediği özensizlik o kimsenin ciddiyetsizliğine/laubaliliğine karine[i] kabul edilebilir.

Bu değerlendirmeler göstermektedir ki, olumlu bir karakter özelliği olarak ciddiyet, sonuç değil sebeptir ve insanın eylemlerinde somutlaşmaktadır. Ziya Paşa’nın “Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz.” ifadesinde vurguladığı gibi.

İşteki ciddiyet, insanı kıymetlendirmekle kalmaz, işi/mesleği de değerli kılar. Ciddiyetsizlik de o oranda itibarsızlaştırır. Özellikle toplumun sevk ve idaresiyle ilgili mesleklerde laubaliliğin bedeli çok daha ağır olur. Öyle ki bir esnafın işindeki ciddiyetsizliği iflasıyla sonuçlanırken, bir kamu çalışanının/yöneticisinin laubaliliğinin bedeli kendisini aşar, topluma fatura edilir. Bundan dolayı eğitim-öğretim, diyanet, siyaset, güvenlik, hukuk vb. toplumsal boyutu baskın olan uğraşlarda ciddiyetsizliğe asla ve asla fırsat verilmemelidir. Şayet verilirse ne olur? Yol olur. Acilen önü kesilmezse de bulaşıcı bir hastalık gibi toplumsal bünyeyi sarar.

Nasrettin Hoca gece vakti uykudayken sakalından bir fındık faresi geçtiğini fark eder ve basar yaygarayı. Telaş içerisinde uyanan Hoca’nın hanımı:

  • Hoca, çok bağırma, komşuları uyandıracaksın. Komşular dün temizlik yapıyorlardı, herhalde onlardan gelmiştir. Alt tarafı küçük parmağım kadar bir fındık faresi, geçti gitti işte, yat uyu.

Celallenen Hoca, hışımla yatağından doğrulur ve eşine,

  • Şimdi komşulara gidiyorum, farelerine sahip çıksınlar, bizim ev fare yuvası değil” deyince,

Hoca’nın hanımı:

  • Hoca, sen delirdin mi, gecenin bu saatinde komşuya gidilir mi?

şeklinde tepki gösterir.

Hoca laf dinlemez. Gece vakti demeden komşusunun evine doğru yollanır ve bir taraftan da yüksek sesle bağırır:

  • “Gidilir gidilir, ben şimdi gidip tedbirimi almazsam; bizim sakal, fındık farelerine yol olur.”[ii]

Dün yaşanılan, bugün yaşanan ve çözüm bulunmazsa yarınlarda da yaşanacak olan birçok bireysel ve toplumsal problemin temelinde insanın ciddiyetsizliği yatmaktadır. Ciddiyetsizliğin kanıksandığı toplumlarda da, sorunlara çözüm üretme merciinde olanlar, laubalilikleri sebebiyle sorunun bir parçası haline dönüşmektedirler.

Bu şartlar altında yapılması lazım gelen yeni yeni modeller uygulamak değildir. Zira ciddiyeti karakterinin ayrılmaz bir parçası haline getir/ile/meyen insan, uygulanan model ne kadar yeni ve modern olursa olsun onu da işlevsiz hale getirecektir, nitekim getirmektedir de. Bu nedenle çözüm arayışına Sakallı Celâl’in söylediği gibi ciddiyet ilanıyla başlanmalıdır.

Olay cumhuriyetin ilk yıllarında cereyan eder. Bu dönemde Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Milli Eğitim Bakanı ve Sakallı Celâl (Yalnız) ise lise müdürüdür. Bir gün, Sakallı Celâl’e, Bakanlıktan bir yazı gelir. Yazıda ülkenin yetişmiş insana ihtiyacından bahsedilmekte ve kendisinden, son ve sondan bir önceki sınıf öğrencilerinin bitirme sınavlarında mezun olabilmeleri için “yardım edilmesi” istenmektedir.

Böyle bir talep, Sakallı Celâl’in ciddiyetle bağdaştırabileceği bir talep değildir. Ret ve istifa eder. Hamdullah Suphi bizzat arar, ihtiyaç olduğunu anlatır, arkadaşlıklarının hatırına istifasını geri almasını ister.

 

Sakallı Celâl, Hamdullah Suphi’ye hafızalardan silinmeyecek aşağıdaki meşhur cevabını verir:

– “Bak Hamdullah, Tanzimat ilân ettik olmadı, Meşrutiyet ilân ettik olmadı, Cumhuriyet’i getirdik yine olmadı. Bir de ciddiyeti denemeye ne dersin?” [iii]

Aradan yüz yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen yeniden bir “Ciddiyet İlanı” yapılsa ve bununla birlikte topyekûn bir “Ciddiyet Seferberliği” başlatılsa yersiz mi, yanlış mı olur, ne dersiniz?

[i]. İpucu, belirti anlamına gelir ve daha çok hukukî ilişkilerde kullanılır.

[ii] Çetin Altan, 04.05.2013, Akla Gelen ve Gelmeyen, Milliyet Gazetesi, https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/cetin-altan/akla-gelen-ve-gelmeyen-1703146, Erişim Tarihi:18.06.2021. Bu makaleden özetlenerek alınmıştır.

[iii] Alev Alatlı, Bir de ‘Ciddiyet’i Denesek(?!), Milli Kimlik’e Dair Yazılar, https://www.alevalatli.com.tr/bir-de-ciddiyeti-denesek/, Erişim Tarihi:19.06.2021. Bu makaleden özetlenerek alınmıştır.

 

Recep TEMEL
ADMINISTRATOR
PROFILE