Afyon Meslek Yüksekokulunda Yürütülen Derslerin Proje Çalışmalarıyla Desteklenmesi ve Öğrenci Kariyerine Etkileri
GÖKSEL Türker Afyon Kocatepe Üniversitesi, Afyon Meslek Yüksekokulu
KAHRAMAN Mehmet Afyon Kocatepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
Giriş:
Bilindiği üzere Meslek Yüksek Okulları lise ve dengi okullardan sonra, öğrencilere tercih ettikleri alanlarda iki yıl yükseköğretim imkânı veren okullardır. Meslek Yüksek Okullarının 1982 yılında üniversitelere bağlanmasıyla ülkemizdeki önemi ve tercih edilebilirliği artış göstermiştir.
Ülkemizde Meslek Yüksek Okullarının hizmete sokulmasındaki ana amaç; iş dünyasının ihtiyacı olan ara kademe meslek elemanlarının öğretimini gerçekleştirmektir. Ülkemizde; yetişmiş ve liyakatli insan gücüne, artan rekabet şartlarında yaşanan değişimin de etkisiyle daha fazla ihtiyaç hissedilmesi bu eğitim kurumlarına duyulan ihtiyacı da arttırmıştır.
Küreselleşen dünya şartlarında, özellikle sanayileşmiş ülkelerde mesleki ve sosyal alanda kendini yetiştirmiş insan birikimine daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda uluslararası pazarlarda rekabet üstünlüğünün sağlanması amacıyla mesleki eğitim son yıllarda çok daha fazla önem kazanmıştır. Bu nedenle Türkiye’de mesleki eğitimin kalitesinin iyileştirilmesi ve yaygınlaştırılması zorunlu hale gelmiştir.
Meslek Yüksekokullarındaki kaliteli eğitim koşullarının sağlanmasında; devlet, öğretim elemanları, öğrenciler ve hizmet verilecek sektör temsilcileri yönünden irdelenerek organizasyonun tüm paydaşlarının beklentilerine uygun çalışma ve planlamalar yapılması zorunluluk halini almıştır.
Meslek Yüksekokullarından beklentiler kâğıt üzerinde bu kadar değerli ve önemli iken uygulamada bahse konu olan kurumlara gereken önem ve özenin gösterildiğinden bahsedebilmek mümkün değildir. Bu çelişkili tutum ve davranışlar, Meslek Yüksekokullarına toplumsal algının istenilen önem düzeyinde gelişmemesini de beraberinde getirmiştir.
Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Kariyerler Gelişimlerinin Önündeki Engeller ve Bunların Nedenleri:
Günümüzde iktisadi ve sosyal yaşamda baş gösteren büyük rekabet koşulları toplumdaki her bir bireyi etkisi altına almıştır. Hedeflenen sosyal yaşamın, toplum tarafından kabul görmüş bir eğitim ve onun yansıması olan diplomadan geçtiğini kavrayan gençler ve aileleri eğitim görecekleri kurumları belirlerken haklı olarak toplum tarafından popüler bulunan, kabul edilebilir üniversite ve bölümleri tercih etmektedirler. Bu beklenti ve hedefler bazen üniversitelerimizde sunni yığılmaları beraberinde getirmekte ve bunun sonrasında iş yaşamının beklentilerinin çok ötesinde bir mezunlar grubuyla karşılaşılabilmektedir.
Üniversal yaşamda fakülte düzeyinde eğitim veren kurumlar öncelikli tercih edilen birimler olarak öne çıkmakta, ön lisans eğitim veren kurumlar ise tercihler sıralamasında en son tercih edilen, adeta “hiç yoktan iyidir” diye nitelendirilebilecek bir psikolojinin yansıması olarak kendilerine yer bulabilmektedirler. Sürecin daha en başında yaşanan bu yaklaşım tarzı bozukluğu Meslek Yüksekokullarında görev yapan idealist akademik ve idari personelin azmini kırmaktadır.
Bu algılamanın belli bir yanlışlığa dönüşmesinde en önemli sorunlardan birisi de istihdamı elinde bulunduran iş dünyası temsilcilerinin hemen her fırsatta Türkiye’nin sertifikalar toplumuna dönüşmesinden dert yanmalarına rağmen insanları istihdam etme safhasında ön lisans mezunlarını ötekileştirme çelişkisinden kendilerini bir türlü kurtulamamalarından kaynaklanmaktadır.
Bu türden zihinsel algılamalardan sonra üzülerek ifade etmek gerekir ki iki yıllık meslek yüksekokullarına devam eden öğrencilerin büyük bir çoğunluğu, aldıkları eğitimi önemsememekte hatta küçümsemektedirler. Bu yaklaşımın arka planında toplumsal algıların ve baskıların rolü de büyüktür
Toplumsal algı anlamında ön lisans eğitim veren kurumlarda eğitimlerini sürdüren ya da tamamlayan öğrencilerin adı konmamış bir mahalle baskısına uğradığı gözlemlenebilir bir gerçeklik haline dönüşmüştür. Sertifikalar toplumuna dönüşen eğitim yapılanması işinin ehli bir işgücünün oluşumunun önündeki en büyük engel olarak hâlihazırda mevcudiyetini devam ettirmektedir.
Bu yanılsamaların ortadan kaldırılması için konunun tüm aktörlerine önemli sorumluluklar düşmektedir. İnsan kaynaklarının istihdam edildiği sektör temsilcileriyle değişik platformlarda gerçekleştirilen bire bir temas ve görüşmelerde ara insan gücüne duyulan gereksinim her fırsatta dile getirilirken toplum nezdinde bu ihtiyacı karşılamayı görev edinen kurumların değersizleştirilmesi yaklaşımı büyük bir çelişki oluşturmaktadır.
Meslek Yüksekokullarında öğrenci seçimlerinde uygulamaya konulan “Sınavsız Geçiş” olarak adlandırılan sistem, kurumlara gelen öğrencinin kalitesinde gözle görülür bir düşüşün yaşanmasını beraberinde getirmiştir. Kanaatimiz odur ki bunda emek verilmeden elde edilen kazanıma beklenilen değerin verilmemesinin önemli bir rolü bulunmaktadır.
Özellikle alt yapı ve uygulama alanı (atölye, derslik, laboratuvar vb.) eksikliği bulunan Meslek Yüksekokullarının plansız ve programsız hizmete sokulmuş olması bunun yanı sıra öğrencilerin sosyal beklentilerinin de yüksekokulların hizmet verdikleri yerleşim merkezlerinde karşılanamıyor oluşu bahse konu olan eğitim kurumlarının imaj kaybı yaşamasındaki ana nedenleri oluşturmaktadır.
Ülkemizde ön lisans eğitim süresinin –iki yıl- kısalığı da hedeflere ulaşma noktasında konunun muhataplarının ellerini bağlamaktadır. Tabir yerindeyse yoğunlaştırılmış bir eğitim verme zorunluluğu, konunun muhataplarının konsantrasyonun sağlanmasında ve belirlenen hedeflere ulaşma noktasında ortaya çıkan en büyük engel olarak gözlenmektedir.
Popüler politikalar neticesinde bazı ilçelerde açılan tabela Meslek Yüksekokulları da eğitim kurumlarında oluşturulmaya çalışılan imaj ve sistemin zarar görmesine neden olmuştur ve olmaktadır.
Bütün bu ve benzeri nedenlerin bir araya gelmesi sonucunda toplumun bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olup ülkemizde faaliyette bulunan ön lisans kurumlarını yanlış tanımlaması bu eğitim kurumlarında öğretim gören öğrencilerin motivasyonlarını olumsuz anlamda etkilemektedir.
Meslek Yüksekokullarında görev yapan eğitimcilere düşen öncelikli görev bu eğitim kurumlarını tercih eden öğrencileri salt istatistiki bir veri olarak algılayan ön yargılı tutumla yüzleşmek olmalıdır. Öğrencilerin duygusal zekâlarını harekete geçirecek davranışlar uygulamaya konacak projeler marifetiyle geliştirilmelidir.
Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin Kariyerlerine Olumlu Etki Yapması Öngörülen Bir Çalışma Modeli Önerisi:
Üzülerek ifade etmeliyiz ki Üniversitelerimizin büyük bir bölümünden mezun ettiğimiz bireyler teoride bilgi sahibi olurken, reel yaşamda uygulama safhasında büyük bir tutukluk yaşamakta ve kendine güven duygusunda erozyona uğramaktadır. Özgüven duygusu eğitim safhasında gelişme göstermeyen bireylerin iş yaşamının yıpratıcı ve acımasız rekabet aşamalarına eksik yakalanmaları söz konusu olmaktadır.
Afyon Kocatepe Üniversitesi Afyon Meslek Yüksekokulu Pazarlama programının ders müfredatının dördüncü ve son döneminin en kuşatıcı derslerinden birisi de Mesleki Çalışma ve Seminer dersidir.
Bu dersin ana amacı eğitimlerinin son dönemine erişmiş ve kısa bir süre sonra mezun olacak olan öğrencilerimizin mesleki bilgi ve becerilerinin bütünüyle derlendiği çalışmalara imza atmalarını sağlayacak organizasyonlara öğrencilerimizin yönlendirilmesidir.
Dersin planlanmasına altı ay öncesinden başlanılmakta ilk etapta o sene irdelenecek olan konu tespiti yapılmaktadır. Daha sonrasında bu konu başlığında proje çalışmasını hazırlayacak grupların mensuplarının tespiti ve alt konu başlıklarının önerileri alınmaktadır. Grupları oluşturacak bireyler belirlenirken, birbirleriyle uyumlu çalışıp çalışamayacaklarına, takım çalışması gerçekleştirmeye yatkın olmalarına ve verimli bir çalışmaya birlikte imza atabilecek karakterde olmalarına büyük özen gösterilmektedir.
Bir sonraki aşamada proje görevlilerinin hangi sorularla muhataplarıyla görüşmeler gerçekleştireceklerine karar verilmektedir. Bu görüşmeler esnasında çalışılacak proje konusu ile ilgili alt yapı okumalarının ne tür kaynaklardan derleneceği ile ilgili çalışmalara da eş zamanlı olarak imza atılmaktadır.
Belirlenen grupların her birinin sunumlarını nasıl uygulamaya koyacaklarına yönelik sınıf ortamında ayrıntılı bir uygulama, ders saati kapsamında bütün öğrencilerin katılımıyla verilmektedir.
Bu aşama da gerçekleştirildikten sonra hangi grubun, hangi tarihte sunum yapacağına karar verilmektedir. Belirlenen takvimden sapma yaşanmamasına azami özen gösterilmekte, bir çalışmanın yapılması kadar, zamanında teslim edilmesinin de değerli olduğu vurgulanmaktadır.
Belirlenen takvim uyarınca sırası gelen grup elemanları görsel ve işitsel tüm materyalleri kullanarak sunumlarını gerçekleştirmekte ve dinleyenlerce kendilerine yöneltilen sorulara cevap vermektedirler. Belirlenen konuklarla gerçekleştirilen söyleşiler mutlak surette görüntülendirilmekte ve bu çalışmaların teknik niteliği de gerçekleştirilen çalışmanın başarısı değerlendirilirken dikkate alınmaktadır.
Sunumun tüm aşamaları bittikten hemen sonra sunum yapan grup elemanları salondan dışarıya çıkarılarak dinleyen tüm bireylerin katılımıyla oylama gerçekleştirilmekte ve yılsonunda tüm kamuoyunun önünde gerçekleştirilecek olan geleneksel Gençlik Çalıştayında sunum yapmaya hak kazanan en başarılı dört grup belirlenmeye çalışılmaktadır.
Bu cümleden hareketle Afyon Kocatepe Üniversitesi Afyon Meslek Yüksekokulu bünyesinde öğrencilerimizin saha çalışmaları yapmalarını daima önemsedik ve teşvik ettik. Bu bağlamda son altı yıl boyunca Mesleki Çalışma ve Seminer dersi kapsamında tarih sırası itibariyle
- “Spor Pazarlaması”-14 Mayıs 2007
- “Bana Marka Olmayı Anlat”-13 Mayıs 2008
- “Gökkuşağının Renkleri Türkiye’nin Değerleri Konuşuyor”-18 Mayıs 2009
- “2023 Yılında Nasıl Bir Türkiye? -15 Mayıs 2010 / 1 Haziran 2011
- “Süper Lig Gerçekten Süper mi?-10 Haziran 2012 ve
- “Türkiye Kitap Okuyor mu?”-18 Haziran 2013 başlıklı proje çalışmaları gerçekleştirildi.
Kısa açılımı yapılmaya gayret edilen çalışmalar Afyon Kocatepe Üniversitesi Afyon Meslek Yüksekokulu Pazarlama Bölümünce 2007 yılından günümüze değin aksatılmadan uygulamaya konulmuştur.
2007 yılında belirlediğimiz konu başlığı “Spor Pazarlaması” idi ve her biri birbirinden değerli, özgün çalışmalar gerçekleştirildi. Bu dönemde ülkemizde spor alanında marka olmuş kurum ve bireylerin büyük bir kesimiyle izleyenlerin beğenisini kazanan çalışmaların sunumları yapıldı.
2008 yılı için seçtiğimiz konu başlığı ise; “Sanat Pazarlaması” idi. Sanatın tüm alanlarında toplumun marka olarak değerlendirdiği şahsiyetlerle çalışmalar gerçekleştirip “Bana Marka Olmayı Anlat” başlığı altında 2. Gençlik Çalıştayı yoluyla Afyonkarahisar kamuoyu ile paylaşıldı ve izleyenlerce büyük beğeni gördü.
2009 yılı için “Gökkuşağının Renkleri Türkiye’nin Değerleri Konuşuyor” başlığı altında toplumun değişik kesimlerince beğeni ile takip ve takdir gören kişi, kurum ve markalarla ilgili çalışmaları gerçekleştirildi. Bizler; “insan insanın imkânıdır” anlayışına yürekten inanan bir grup olduğumuz için bu çalışmalar boyunca büyük bir keyif aldık. Bu sürecin her aşamasında şehrimizin ve üniversitemizin tanıtımına da katkı sağladığımıza inandık. Çalışma gerçekleştirdiğimiz kişilerin birçoğu yaşadıkları şehirdeki Üniversitelerden bu tür bir çalışma için kapılarının çalınmamasına rağmen Afyon Kocatepe Üniversitesinden gelen misafirlerinin varlığının şaşkınlığını bizzat öğrencilerimle paylaştılar. Bu yaklaşım tarzı öğrencilerimizin üzerinde yoğun anlamda motivasyon artışı yaşanmasına neden oldu ve bu çalışmamız da 3. Gençlik Çalıştayı başlığı altında kamuoyunun beğenisine sunuldu.
2010 ve 2011 yılları, belirlenen konun önemi nedeniyle olsa gerek tek bir konuya ayrıldı. Dolayısıyla bu yıllar arasında gerçekleştirilen çalışma iki farklı jenerasyon tarafından hayata geçirildi. “2023 Yılında Nasıl Bir Türkiye?” sorgulaması öğrencilerimiz tarafından ülkemizde bu konuda söz söyleme yetisine sahip olduğuna inandığımız her biri birbirinden değerli kanaat önderlerine yöneltildi ve görüşmeler gerçekleştirildi. Bu çalışma esnasında yaşanan işin ilginç ve sonradan takdir edilen yanı ise bizim bu konu başlığını belirlediğimiz günlerde ülkemizde 2023 yılına yönelik çok yüksek perdeden söylemler gerçekleştirilmemiş olunmasıydı. Bu türden yaşanmışlıklar, öğrencilerimizin muhatap olduğu geri bildirimler ve görüşme gerçekleştirilen istisnasız herkesin geleceğe yönelik bu türden bir tarih ile ilgili çalışmanın aktörleri olarak öğrencilerimi tebrik etmeleri bu çalışmada görev alan genç insanlara bir başka motivasyon kapısı aralamış oldu.
Bir sonra ki yıl 10 Haziran 2012 tarihinde tamamladığımız çalışma konusu ise “Süper Lig Gerçekten Süper mi?” başlığını taşıyordu. Çalışma tamamlandıktan yaklaşık bir ay sonra Türkiye’de yaşanan şike süreci ve sonrasında Türkiye Süper Liginin markasal değerine yönelik tartışmaların başlaması bizi bir kez daha ülke gündeminin önünde giden, neredeyse gündemi belirleyen bir grup haline getirdi. Bu bağlamda o dönemde on sekiz süper lig futbol takımının başkan ve teknik direktörleriyle gerçekleştirilen çalışmalar çok daha büyük bir anlam ifade eder oldu.
2007 yılından itibaren uygulamaya konulan proje sürecinin son halkası 2013 yılı içinde gerçekleştirilip, tamamladığımız ve ülkemizin bu konuda söz sahibi olan yazar ve düşünce insanlarıyla birlikte gerçekleştirdiğimiz “Türkiye Kitap Okuyor mu?” başlıklı çalışmaydı. Ülke insanının kitap ile olan temasının boyutunu öğrenmeye yönelik çalışma esnasında bugünkü durumun tahlili yapılırken geleceğe yönelik projeksiyonlarda bulunulmasına da konunun en yetkin insanlarıyla kafa yoruldu.
Kısaca sınırları çizilen bu çalışmalar esnasında öğrencilerimiz; Cumhurbaşkanları, TBMM Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Başbakan, siyasi parti genel başkanları, bakanlar, milletvekilleri, iş adamları, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar, spor adamları, dini cemaat liderleri vb. gibi çok geniş yelpazeden toplum önderiyle söyleşiler gerçekleştirip, raporlar hazırlayıp, sunumlar gerçekleştirdiler.
Hazırlanan bu çalışmalar; tertiplenen çalıştay, kongre, basın toplantısı ve bildirisi yoluyla toplumun ilgili kesimleriyle paylaşıldı ve büyük bir ilgi ile karşılandı. Bunun yanı sıra söyleşi metinlerinde yapılan değerlendirmeler sonrasında ilgili bölümler, dersi yürüten öğretim görevlisinin kaleme aldığı üçüncü kitabında -Beyaz Yazılar- yer alarak çok daha geniş kitlelerle de paylaşıldı.
Çalışmalar esnasında yedi yıl boyunca çalışma gerçekleştiren öğrencilerimiz sadece üç kişiden ret cevabı aldılar. Bunun yanında yaşanan zorlukların büyük bölümü görüşme gerçekleştirmeyi istediğimiz hedef bireylerin yanlarındaki üçüncü şahıslardan kaynaklandı. Çoğu kez kraldan fazla kralcı yaklaşımların sergilendiğine şahitlik ettik.
Her yıl geleneksel hale getirdiğimiz Gençlik Çalıştaylarına katılımın arttırılması noktasında yazılı ve görsel basında duyurum faaliyetlerinde titizlik gösterdik.
Gerçekleştirdiğimiz her Çalıştay sonrasında Afyonkarahisar’da gündem oluşturduğumuzu sevindirici bir gelişme olarak gözlemlediğimizi de yeri gelmişken belirtmek gerekir.
Afyon Meslek Yüksekokulunda gerçekleştirilen sunumlar esnasında farklı bölümlerdeki öğrencilerin tertiplenen programa katılım sağlaması da anlatım gerçekleştiren Pazarlama Bölümü öğrencilerinde ekstra bir motivasyon oluşmasına neden oldu.
Çalışmaya Katılan Mezun Öğrencilerin Anket Sorularına Verdikleri Cevaplardan Derlemeler:
Hazırlanan bildirinin istenilen sonucu sağlaması adına gerçekleştirilen çalışmalarda görev alan öğrencilerimizin projelerde görev almalarının onların gelecekteki ve şu andaki (mezun olup, istihdam edilen öğrencilerimiz) mesleki kariyerlerinde ne tür bir değer kattığı yönünde açık uçlu sorular yöneltilmiştir. Anket uygulamasına dâhil edilecek denekler belirlenirken her bir çalışmaya katılmış iki öğrenci ile görüşme yapılmasına özen gösterildi. Bu bağlamda on iki mezun öğrenci ile elektronik ortamda görüşme gerçekleştirildi ve verdikleri cevaplar hiçbir değişikliğe ve düzenlemeye tabi tutulmaksızın metne aktarıldı.
Mezunlarımıza yöneltilen sorular dört farklı başlık altında toplandı ve aşağıdaki cevaplar alındı:
- Öğrencilik döneminizde gerçekleştirdiğiniz proje çalışması öncesi ve hazırlık aşamasında yaşadığınız sorunlar ve sonrasında hissettikleriniz nelerdir?
Abdülbaki Yıldız: Projeye dâhil olan kişilere deneyimler edindirdi. Hayatta karşımıza çıkabilecek muhtemel sorunların üstesinden gelebilme kabiliyeti kazandırdı. Bu projenin bilimsel boyutunun dışında sosyal boyutlu etkileri de oldu. Farklı fakültelerden ve farklı meslek guruplarıyla çalışma imkânımız oldu ve bu sayede arkadaşlar edindik.
Abdullah Kızıloğlu: Öğrenci olduğunuz için maliyetleri ve giderleri düşünmek durumunda oluyorsunuz. Randevu için telefonunu bulmamız ve iletişim kurmamız bir hayli zor oldu.
Anıl Özdemir: Görev dağılımı yaptık ve dört bir koldan bu işe izzet-i nefis meselesi gibi sarıldık. Sorunları kesinlikle yaşadık ama sorunları aşabildiğimiz alternatifleri yine kendimiz bulunca işte bunun verdiği haz anlatılamaz. Bizler yaşadığımız sıkıntılarımızı ve bunların çözüm yollarını diğer arkadaşlarımızla paylaşarak, güç birliği ve başarı oluşturmayı amaçladık. İşte adım adım sıkıntıları aşıp başarı tünelinin ışığını görünce keyif almamak elde değildi.
Aslı Köprülü: Daha önce birkaç kez teyit etmemize rağmen randevumuz unutulmuştu. Mekân değişikliği yaparak görüşmeyi ertelemeden gerçekleştirdik.
Bahadır Arıcı: Projemizi daha tasarı aşamasında değerlendirirken bunun bir takım çalışmasıyla mümkün olabileceğini tespit ettik. Gerekli engellerin olduğu kadar gereksiz engellerinde olduğu bu parkuru -asla vazgeçme- metoduyla aştık.
Emel Balı Pişmaf: Belki dışarıdan basit olarak görülen bu ödev bir öğrenci için çok masraflıdır. Samsunspor bizi direk arayarak “gençler ne istiyorsanız bir liste yapıp gönderin” demişti. Biz çekinerek bir forma birer atkı istedik. Onlar ise bize tam iki koli malzeme göndermişti. İşte biz o gün Samsunspor’lu olduk.
Huriye Koçkan: Sayın Cumhurbaşkanımıza randevu almak için Kıbrıs da ki bürosuna ulaştık ve biraz çabaladıktan sonra kendisinden randevu alabildik. Kıbrıs’a röportaja gitmeye hazırdık fakat kıymetli büyüğümüz İstanbul’a bir sempozyuma geldiğinde bizi de davet etti. Kendisiyle İstanbul Marmara Otel’de röportajımızı gerçekleştirdik. Hazırlık aşamamızda profesyonel bir kamera, kamera ayaklığı, mikrofon gibi teknik cihazları bir gazetecinin desteği sayesinde edindik. Kamera ile deneme çekimi yaptık. Cumhurbaşkanımız ve kutsal mücadelesi hakkında bilgi edindik. Röportaja başladık Sayın Denktaş, salon büyük olduğu için mikrofonumuzu açmamız gerektiğini söyledi ve bizi uyardı. Söz bir liderin dudaklarından çıkar duyulurda dikkate alınmaz mı arkadaşım hemen kalkıp kontrol etti ve açık olduğunu söyledi. Muhteşem bir samimiyet ve heyecan içerisinde röportajımızı gerçekleştirdik. Esprili ve centilmen kişiliği ile Cumhurbaşkanımız bizi misafir etti ve otelden ayrıldık. Heyecanımızın doruklarda olduğu ayaklarımızın mutluluktan yere basmadığı anlardı. Afyonkarahisar’a gelip röportaj kaydımızı açtığımızda karşılaştığımız sorun bizi yerle bir etti. Kayıtlarımızda ses yoktu. Arkadaşım röportaj esnasında başkanımızın uyarısı üzerine kontrol etmek isterken maalesef mikrofonu kapatmış. İkinci bir kamera ya da bir ses cihaz aleti o andaki en önemli ihtiyacımızmış meğer. Okulumuzda ilk sunumu Rauf Denktaş röportajı ile biz yapmıştık. Bizim yapmış olduğumuz hata tüm arkadaşlarımıza da ders niteliğinde olmuştu. Hata yapmak belki de öğrenmenin en kalıcı ve unutulmaz yoludur ama geri dönülmez sonuç verdiğinde sözün bittiği an oluyor.
Melih Küçükilhan: TUSİAD başkanı Nazlı Ümit Boyner ile bir söyleşi gerçekleştirme fırsatımız oldu. Tabii ki Türkiye’ye başta ekonomik anlamda yön veren bir kurumun başkanına ulaşmak haliyle bir hayaldi bizim için. Fakat TUSİAD başkanının hem yurtiçi hem de yurtdışı programı yoğun olduğu için bir türlü randevu talebimiz gerçekleşmedi. Tabi bu yoğunluklarının içinde irtibatımızı kesmeyip ne kadar istekli olduğumuzu gösterdik. İlk irtibatımızdan yaklaşık bir ay sonra 16 Nisan 2010 tarihinde randevumuzu aldık. Randevu talebini aldığımızda emeğimizin ve hevesimizin boşa gitmemesine ve bu derece önemli kurumun başkanı ile tanışma fırsatını yakalamaktan dolayı tarifi zor bir sevinç ve heyecan yaşamıştık.
Nazlı Köprülü: Katar Büyükelçisi Abdulrazzak Al-Abdul Ghani ile söyleşimi gerçekleştirdim. Kendilerine ulaşma konusunda bir zorluk yaşamadım ama söyleşi saatine kadar stres ve aşırı bir heyecan vardı.
Nesrin Alkan: Proje çalışması öncesi ve sonrasında yaşadığımız sorunlar başta hava şartlarından tutunda maddi ve manevi her şey bir sorun olabiliyor. Fakat karşılaştığımız her bir sorunu çözmek bizim görevimizdi. Çünkü başlanılan ve bitirilmesi gereken bir işimiz vardı. Yapamazsınız? Bir kere en yakınınız; arkadaşınız, dostunuz bile size güvenmiyor. Siz kimsiniz ki? Çalışmayı gerçekleştireceğimiz kişi dünya Ortodoks lideri Patrik Bartholomeos. Dünya Ortodoks liderinin yakın çevresinden bazı kişiler bize; “Siz kimsiniz ki? Ne söyleşisi yapacaksınız? Ne sorusu soracaksınız?” dediler. Telefonlar kapandı yüzümüze. Defalarca aradık sonuç değişmedi. Proje sonrasında hissettiklerimiz ise başarmanın vermiş olduğu mutluluk, ömrümüz boyunca yanı başımızda değerlendirilecek ve önemsenecek olan bir çalışma ve sonrasında nicelerinin gelebilecek olmasının verdiği güven hissi.
Pelin Küçük: Bizim gerçekleştirdiğimiz çalışmanın konuğu 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’di. Bu projede çoğu kişi bizim başaramayacağımız düşünüyordu ama biz hiçbir zaman kendimize olan güvenimizi ve Türker hocamızın bize olan inancını yitirmedik.
Samed Bayram: Yaklaşık 3 haftalık yoğun bir iletişim trafiği ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin projemizde yer almayı kabul etti. Aslında kendisinin çok yoğun olduğunu ancak proje konumuzun çok dikkatini çektiği için kabul ettiğini bildirdi. Görüşmeyi kamera ile kayıt edecektik ancak kamerada bazı teknik aksaklıklar yaşadık. Ancak bu bizim için bir sorun olmaktan ziyade bir fırsattı. Çünkü TBMM Basın Danışmanı Sayın Sefa Salantur, Meclis TV’den çekim için özel kamera ve kayıt cihazı tedarik etti. Bu sayede çok kaliteli bir kayda sahip olduk. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin, sormuş olduğumuz soruları itinayla cevapladı. Söyleşi boyunca bizlere resmi davranmaktan çok samimi, dostane bir tavır sergilediğini bildirmek isterim. Kendisi bizi rahatlatmak için espriler yapıp, sanki daha önceden tanışıyormuş hissiyatı vererek dolu dolu bir saat geçirdik. Görüşme sonrası bizleri eli boş göndermeyerek hediyelerle uğurladı. Gittiğimiz tarihte mecliste genel kurul toplantısına denk gelmiştik. Normalde genel kurula ziyaretçi alınmamasına rağmen, meclis başkanının misafiri olduğumuz için başta genel kurul toplantısı olmak üzere, normal bir ziyaretçinin giremeyeceği tüm özel yerlere girip, gezme fırsatımız oldu.
Yukarıda ki bölümlerde de takip edilebileceği gibi birinci soruya cevap veren arkadaşlarımızın büyük bir bölümü proje çalışması boyunca karşılaşılan zorlukları sıralarken; ilgili kişilere ulaşmanın zorluğundan, randevu almanın ve görüşme gerçekleştirmenin zaman kısıtına uğradığından özellikle bahsetmişlerdir. Bu çalışma için sarf etmeleri gereken maliyetlere katlanma noktasında yaşadıkları sorunlardan, daha önce bu türden bir çalışmaya imza atmamış olmanın tecrübesizliğinden ama belki de en önemlisi bu türden büyük bir çalışmayı gerçekleştirebilecekleri konusunda yakın çevrelerinin dahi kendilerine güven duymamasından ise özellikle bahsetmektedirler.
- Gerçekleştirilen proje çalışmalarının size en önemli katkısı ne oldu?
Abdülbaki Yıldız: Piyasaya çıkınca “ben bu işi yaparım” diyecek kadar özgüvenim var. Okulda öğrenilen teorik bilgilerin pratikte uygulanması bizim için çok faydalıydı. Bu projeyle bir deneyim edinmiş olduk.
Abdullah Kızıloğlu: Kesinlikle bende çok önemli katkısı var. Sonuçta görüştüğünüz şahıs Türk dili ve edebiyatının en etkili savunucusu. Onunla görüşmek hatta muhabbet edip sohbet etmek farklı bir duyguydu. İnsana farklı güven ve özgüven aşılıyor. Bir araştırma yapıyorsunuz onun videolarını ses kayıtlarını çalışmalarını TV programlarını dinlediğinizde kiminle görüşeceğinize aklınız yettiğinde ve kavradığınızda içinizi farklı bir duygu bürüyor.
Anıl Özdemir: İmkânsız olarak gördüğümüz şeylerin aslında imkânsız olmadığını, sadece planlı ve istikrarlı çalışmalarla aslında çok kolay yapılabileceğini, vazgeçmemeyi ve en önemlisi hedefe odaklanarak bu hedefi ben çözeceğim düşüncesine ulaşıp, çözmeyi görebilmeyi bana sağladığı katkılardan birisidir.
Aslı Köprülü: Gerçekleştirilen proje çalışmasının bana en önemli katkısı özgüvenimi pekiştirmiş olmamdı. Ayrıca üniversite yıllarımın içinde hatırlayacağım güzel bir anıya sahip oldum.
Bahadır Arıcı: Proje çalışmalarının her evresi aslında birer sınıf atlama idi bizim için. Planlama, organizasyon, iletişim gibi faktörleri içinde barındıran sınıfları tabiri caizse kemire kemire geçtik. Bu da bize mesleki tecrübelerin yanında azmi ve beraberinde zaferi tattırdı.
Emel Balı Pişmaf: Okul hayatımız oyunca birçok proje çalışması hazırladık. Bu çalışmalar sayesinde çok iyi birer araştırmacı olduk. Doğru bilgiye nasıl ulaşılır onu öğrendik. Sokaktaki insanla, firma sahipleriyle vb. birçok kişiyle nasıl sözlü ve yazılı iletişim kurulur bunu öğrendik. Böylece her proje sonunda kendimize olan özgüvenimiz artmış oldu. Son bir şey daha eklemek gerekirse bir proje dosyası hangi tertip ve düzende nasıl hazırlanır ve sunulur bunu öğrendik ki bu iş hayatında oldukça önemli bir konudur. Ne kadar iyi bilgileriniz olursa olsun, bunu etkileyici sunamazsanız bilgileriniz değersizleşecektir. Çünkü maalesef ki yaşam da ambalaj çok önemlidir.
Huriye Koçkan: Bu projenin bize en büyük katkısı öngördüğüm kadarıyla insanın istediği ve emek vermekten vazgeçmediği zaman başaramayacağı hiç bir şey olmadığını öğrenmiş olmaktır. Sunum günümüz yaklaşmaktayken çoğumuz henüz randevu bile alamamıştık. Umudumuzu yitirdiğimiz anlarda yaşadık fakat takım ruhuyla çalıştık ve başardık.
Melih Küçükilhan: Bu söyleşinin gerçekleşmesi sırasında bir öğrenci olarak o anki düşünce sadece ders geçme mantığıyla hareket etmek olarak gelse de bizlere daha sonradan farkına vardığımız bir özgüven ve insanoğlunun ilk başta ne kadar zor ve imkânsız görünen bir olayı nasıl başarabileceğimizin kanıtını görmüş olduk.
Nazlı Köprülü: Bu proje sayesinde kendime olan güvenim arttı. Aslında biraz bile olsa kendimize güvenip bir işi yapabileceğimize inanırsak yapılamayacak pek bir şey olmadığını öğrendim. Eğlenceli bir süreçti her ne kadar geceni gündüzüne katsan da emeğini sergilemekti bir yerde.
Nesrin Alkan: Projenin en önemli katkısı; plan yapmak oldu. Strateji geliştirip uygulamayı ve bu aşamalara göre hareket etmemizi öğretti bize. Bunun yanında bir işe başlamadan önce “nasıl yapabilirim?” sorusunu sorduk ve çözüme giden yolun buradan başladığını anladık.
Pelin Küçük: Gerçekleştirilen proje çalışmalarında yapabileceklerimizi gösterme fırsatı sundu bize. Kendimize olan inancımız arttı, zoru başarma güdüsü oluştu pes etmemeyi öğrendik.
Samed Bayram: Projenin en önemli katkısı biz gençlerin sadece yaşadığı anla ilgili olması değil, geçmiş ve gelecekle de ilgili hale gelmesini sağlamasıdır. Yapmış olduğumuz çalışmada Türkiye’nin gelecekte ki vizyonunun ne olacağını, nasıl bir yerde olacağımızı değerli fikir önderleri tarafından daha iyi anlamış olduk. Sadece gelecekle de yetinmeyip, geçmişten günümüze kadar nasıl bir yol aldığımızı net bir şekilde anlaşıldı. Proje sayesinde başta öz güvenimiz olmak üzere, hitap ve diksiyon yeteneğinizin gelişmesine katkısı olmaktadır.
“Gerçekleştirilen proje çalışmalarının size en önemli katkısı ne oldu?” sorumuza cevap veren katılımcılar teorik bilgilerin pratiğe dönüştürülmesinde bu çalışmanın oynadığı role büyük bir çoğunlukla atıfta bulunmuşlardır. Bunun yanı sıra cevap veren neredeyse tüm katılımcılar planlı çalışmanın başarıya büyük katkı sağladığı gerçeğiyle bu çalışma vasıtasıyla yüzleştiklerini belirtmişlerdir. Ayrıca bu türeden çalışmaların toplum ile iletişim kurma noktasında da kendilerine değer kattığı konusunda fikir beyan etmişlerdir. Bu soruya verilen cevapların neredeyse tamamında ise aynı sonuç ile karşılaşılmaktadır. “Özgüven Kazanımı.”
- Meslek Yüksekokulunda aldığınız diğer derslerin yanında bahse konu olan çalışmayı içeren “Mesleki Çalışma ve Seminer” dersini nasıl karşılaştırırsınız?
Abdülbaki Yıldız: Bana göre ´Mesleki Çalışma ve Seminer´ dersinin en önemli artısı, sıradan alışıla gelmiş ders programlarının yanında, farklı tarz ve düşüncedeki kişilerin ortak bir amacının toparlanıp ve bu doğrultuda çaba sarf etmeyi öğretmesiydi.
Abdullah Kızıloğlu: Hayatta her şeyin okul dersleri olmadığını ve insanı okula bağlamanın farklı sosyal aktivitelerin ve çalışmalarında olabildiğini size gösteren bir derstir Mesleki Çalışma ve Seminer dersi.
Anıl Özdemir: Kesinlikle diğer hocalarımın dersleri de derslerinin içeriği de hiç şüphesiz literatürden bana çok şey kazandırdı, hepsine teşekkür ederim. Ama bu mesleki çalışma ve seminer dersi işte bu sınıfta değerli hocalarından gördüğüm derslerin faydası ve özgüveniyle sokağa çıkmamı sağladı. Ama işte o zaman gördüm ki işte hayat bu! Yani kısacası diğer dersler bir yana mesleki çalışma ve seminer bir yana!
Aslı Köprülü: Bilindiği üzere teorik derslerin uygulamalı derslere nazaran daha çabuk unutulduğudur. Biz bu uygulamalı derste; gördüğümüz, öğrendiğimiz birçok bilgiyi gerçek hayatta test etme, uygulama olanağı yakalamış olduk.
Bahadır Arıcı: İmdadımıza “Mesleki Çalışma ve Seminer” dersi yetişti. Bizleri sınıfların tekdüzeliğinden alıp sosyal olmanın içine bıraktı. ‘2+2=4’ eder teorisini zorlarsanız ‘2+2=5 eder’’ olarak gösterdi. Bu da bize hayata 360 derecelik bakış açısı kazandırdı.
Emel Balı Pişmaf: “Mesleki Çalışma ve Seminer” dersi tüm öğrendiklerinizi pratiğe dönüştürmek ve uygulamak için size verilen bir fırsattır. Toplum karşısında kendini doğru ifade edebilen bireyler haline gelmemizde bu dersin katkısı asla yadsınamaz. Çevremize baktığımızda birçok donanımlı ve belli makamlarda olan insanlarla karşılaşıyoruz. Ama bazen bu insanların kendilerini ifade etmekte ve uzmanlık alanı olan konu hakkında bilgi vermekten aciz olduğunu görüyoruz. İşte bunlar sadece teorik olan bir eğitim sistemi kaynaklıdır. Üniversite boyunca aldığımız tüm derslerin bize katkısı olmuştur. Ama uygulamalı olan seminer dersiyle kıyaslanamaz.
Huriye Koçkan: Mesleki çalışma ve seminer adlı dersimiz, diğer derslerimizde dâhil almış olduğumuz eğitimin yeşerdiğini ve meyve vermeye başladığını kanıtladı bizlere. Hazırlamış olduğumuz sunumlar, bu sunumlar için yapılan araştırmalar büyük tecrübe, bilgi sağladı bana ve tüm arkadaşlarıma. Seneler sonra hedef gösterilen üzerinde konuşulan konuların siz değerli hocamız nezdinde kimse haberdar değilken konudan haberdar olmak, araştırmak üzerinde bilgi alışverişinde bulunmak bizde ki inovasyonun temel taşlarıdır.
Melih Küçükilhan: Mesleki çalışma seminer dersimiz diğer derslerde olduğu gibi bilgiyi ve öğretiyi teorik vermekten ziyade pratiğe dönüştürerek biz öğrencileri çalışma hayatından önce hem ekip çalışmasını hem de bir şeyleri başarmasını sağlayarak özgüven kazanmamıza faydalı olduğunu düşünüyorum.
Nazlı Köprülü: Bana göre her zaman uygulamalı öğretilen ders daha cazip gelmiştir. Kitaptan okuyup geçerek değil de deneyip yaparak kendi çabalarınla, emeğinle başarıp öğrenmek daha fazla şey katıyor öğrenciye.
Nesrin Alkan: Diğer dersler teori olarak çok önemliydiler fakat Mesleki Çalışma ve seminer dersi hem teoriyi öğretip hem de uygulama eğitimi verdiği için oldukça fayda sağlamıştır. Elbette diğer derslerimiz öğrenim ve eğitimimizin önemli parçalarından ve olmazsa olmazlarındandı. Ama Mesleki Çalışma ve seminer dersimiz baş tacı idi.
Pelin Küçük: Mesleki Çalışma ve Seminer dersi diğer derslere göre çok farklıydı bizim için. Bu derste kendimizi herkese ispatladığımızı düşünüyorum.
Samed Bayram: Mesleki Çalışma ve Seminer dersi ile dönem boyunca almış olduğumuz dersler arasında gerek işleyiş, gerekse temel alınan konular bakımından çok büyük farklılık bulunmaktadır. Bahse konu olan ders aslında üniversite yaşamından sonra yer alacağımız çevrelerde çok büyük rol oynayacaktır. Diğer dersler teori üzerine kurulu iken Mesleki Çalışma ve Seminer dersi sizi sadece teori olarak değil, uygulamalı bir şekilde de desteklemektedir. Gerçekleştirilecek projeyi tek başınıza yapmak yerine, sizi takım çalışmasına yönlendiren, takım ruhunu öğreten bir derstir. Genel olarak bakılacak olursa Mesleki Çalışma ve Seminer dersi sizi üniversite hayatından sonrasına hazırlayan yol gösterici bir rehberdir.
Üçüncü soruda mezun öğrenci arkadaşlarımıza çalışmalarını gerçekleştirdikleri Mesleki Çalışma ve Seminer dersinin eğitim hayatları boyunca muhatap oldukları diğer dersler arasında nasıl bir fark gördüklerini sorduk. Her şeyden önce bütün katılımcılar aldıkları tüm derslerden önemli kazanımlar elde ettiklerinin altını çizdikten sonra Mesleki Çalışma ve Seminer dersinin kendilerini teoriden pratiğe kavuşturduğunun vurgusunu yaptılar. Sıradan olandan sıra dışına çıkaran ders olarak tanımladıkları Mesleki Çalışma ve Seminer dersinin tüm derslerin kendilerine verdiğine inandıkları kazanımları uygulamaya geçirdikleri bir fırsat olarak tanımlayan katılımcılar bu dersin kendilerine uygulama platformu sağladığına da ayrıca göndermede bulundular.
4-Mezuniyetiniz sonrasında gerçekleştirdiğiniz proje çalışmasının iş yaşamınıza katkısı oldu mu? Lütfen ayrıntılı bilgi verir misiniz?
Abdülbaki Yıldız: Bu proje hepimize farklı bir vizyon kazandırdı. Bildiğimiz birçok şeyin yanında yeni kattıklarıyla beraber birçok şeyi derleyip toparlamamızı sağladı.
Abdullah Kızıloğlu: Yavuz Hoca bize hayatta alabileceğimiz en etkili diksiyon dersini verdi. Tabi bunu sonradan anladık.
Anıl Özdemir: Kesinlikle ve kesinlikle fazlasıyla oldu. Zaten iş deneyimim olmadan iş görüşmesi yaptığımda sadece üniversitede yaşadığım deneyimlerimi anlatıyor oldum. Deneyimsiz olmama rağmen deneyimli personel arayan şirketlere işe girdiğime göre yaptığım proje çalışmasının bana kazandırdığı deneyime şirketler de inanmış durumda! Şu an ki çalıştığım şirkette kişiler bir olay karşısında yapamayız ya da olmaz diye değerlendirmeler yapılırken hemen devreye girerek yaşadığımız ve yaptığımız çalışmalardaki özgüven ve stratejik adımları çalışma hayatıma da uyarlayarak diğer kişilerden kesinlikle farklılaşıyorum ve başarıya adım atıyorum.
Aslı Köprülü: Gerçekleştirdiğimiz projenin bana göre şah damarı bir insanı ikna etmekti. Stajımı bankada gerçekleştirdim. Bankada da ikna etmek satışı başlatmanın ilk aşamasıdır. Projenin bana bu yönlü bir katkısı oldu.
Bahadır Arıcı: Bunların nimetlerini ise iş yaşamına daha ilk girişte gördük. Aktiftik, dinamiktik, bağlantılarımız vardı kısacası bu ders sayesinde 1-0 önde başlamıştık iş hayatımıza.
Emel Balı Pişmaf: Kesinlikle oldu. Pazarlama mezunu olarak başladığım ilk iş Procter&Gamble satış danışmanlığıydı. Firma sektör hakkında sürekli eğitimler veriyor ve yazılı-sözlü olarak sınavlara tabi tutuyordu. Sektör hakkında bilgi birikimimizi ölçmek ve güncelden haberdarlığımızı sınamaya çalışıyordu. Ben bu sınavlarda hep başarılı oldum ve hatta fark yarattım. Çünkü başta P&G firmasını tanıyarak işe gelmiştim. Bu firma hakkında o kadar araştırma yapmıştım ki markanın tüm yaşam hikâyesine hâkimdim. Mülakatta bana yöneltilen çoğu sektör sorusunu cevaplamakla kalmayıp örnekleriyle daha da etkileyici kıldım. Ve halen de proje dersinin faydasını görmekteyim. İş hayatım boyunca göreceğime eminim. Çünkü rakiplerinizden bir adım önde olmanız bununla mümkündür. Bu dersi hafife almayın, derim.
Huriye Koçkan: Mezuniyetim sonrasında birkaç iş görüşmemde yapılan mülakatta referans olarak böyle bir projede yer aldığımdan bahsettiğimde insanların karşımda etkilendiğini, iş görüşmesinin o anda bir sohbet havasına büründüğünü, verdiğim cevapları heyecanla dinlediklerini görmek büyük bir keyif ve özgüven duygusuydu.
Melih Küçükilhan: Mesleki çalışma dersi kapsamında iki yıllık eğitim içerisinde hem farklı bir olay yaşadık hem de insanlarla iletişim becerimizi geliştirdik. Bu gelişimimiz iş hayatına başlamada büyük bir rol oynadı. İş hayatında karşılaştığımız sorunlar sırasında hemen kötümser olmayıp sorun ne kadar zor ve aşılmaz gibi görünse de olaylara farklı bakabilmeyi ve fark bir biçimde değerlendirebileceğimin bilinci içerisindeyim.
Nesrin Alkan: Oldukça fazla katkı sağlayan bu proje iş yaşamımda bana güvenmeyi öğretti ya da güvenilmeyen kimselerle iş yapılamayacağını. İkincisi: Cesaret! Verilen ve insanın kendisinde var olan cesaretti. Bu da benim ulaşamayacağımı sandığım müşterilerime cesaretimle yaklaşıp onları müşteri portföyüm de sürekli ve daimi saklı tutabilmeyi sağlamıştır.
Pelin Küçük: Mezuniyet sonrasında bu çalışmanın bana çok büyük bir referansı oldu. Gittiğim iş görüşmelerinde ikna kabiliyetin nasıldır soruna verdiğim tek cevap “Bitirme projem 9.Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel ile röportaj ve çalıştay sunumudur CD de röportajımı ve sunumu mu izlediğiniz takdirde bu sorunun cevabını orada bulacaksınız” dedim. Şu anda çalıştığım şirketin insan kaynakları müdürü bunu gördüğünde: “söyleyecek söz yok Demirel gibi görüşülmesi çok zor olan bir Cumhurbaşkanı ile bu görüşmeyi ayarlayıp ve karşılığında size fötr şapkasını hediye vermiş olması bu sorumun cevabıdır” dedi.
Samed Bayram: Gerçekleştirmiş olduğum proje şu an çalışmakta olduğum firmanın insan kaynakları yetkilisinin çok dikkatini çekmiştir. Alışıla gelmiş projelerden çok farklı olduğunu, nasıl gerçekleştirildiğini, planlamayı nasıl yaptığımızı soran insan kaynakları yetkilisi projenin bu denli organize edilip, gerçekleştirilmiş olmasının çok hoşuna gittiğini söylemiştir. Bunu bir işverenden duymak gurur verici bir durumdur. İş başvurusu yapacağınız firmalara göndereceğiniz özgeçmişlerinizde üniversite de yapmış olduğunuz projeler, etkinlikler çok büyük rol oynamaktadır.
Gerçekleştirilen proje çalışmasının iş yaşamına atılım ve yükselme noktasında katkısı olup olmadığını sorguladığımız soruya ise katılımcıların neredeyse tamamı olumlu cevap verdiler. Halen istihdam edildikleri işletmelerde tercih edilmeleri noktasında özgeçmişlerinde bu çalışmaların yer almasının kendilerini bile şaşırttığını dillendiren katılımcılar, işletmelerdeki amir ve patronlarının ise ön lisans eğitimi veren bir kurumda bu türden çalışmaların yapılmasına ise şaşırdıklarını belirttiler.
Sonuç ve Öneriler:
Kanaatimiz odur ki kurum ve kuruluşların günümüz iş yaşamında entelektüel sermaye ihtiyaçlarını güncellemeleri önemli bir görev olarak algılanmalıdır. Yükseköğretim dünyası mezun verdiği insan kaynaklarının her şeyden önce ülkenin iş ve sosyal yaşamına katkı sağlaması beklenen bir insan kaynağı inşa etmesi gerektiği gerçeğiyle yüzleşmek ve bu gerçeğin gereğini yapma iradesini sergilenmek zorundadır.
Bu bağlamda mesleki eğitimde, okul ve iş yaşamı işbirliği geliştirilemediğinden okullardaki eğitim daima teoride kalmakta, uygulamada başarılı sonuçlar bir türlü elde edilememektedir.
Gelişmiş Batı toplumlarında iş dünyası ve akademik dünyanın temasının en yoğun olduğu eğitim kurumlarının bizdeki Meslek Yüksekokullarına denk gelen eğitim birimleri olduğu değişik zaman dilimlerinde gerçekleştirdiğimiz yurt dışı ziyaretler vesilesiyle tanıklık edip yüzleştiğimiz bir gerçekliktir.
Bu bağlamda Meslek Yüksekokullarında eğitim alan öğrencilerimizin motivasyonlarını en üst seviyede tutacak organizasyonlar düzenleyerek bu gençleri yüreklendirmeli ve alanlarıyla bağlantılı olarak donanımlı insanlar haline getirmeliyiz.
Meslek Yüksekokul öğrencilerine farklı olduklarını hissettirecek, yeterince istedikleri takdirde başarabileceklerini Stev Rivkin’in “Farklılaş ya da Öl!” söyleminin altı çizilerek bizatihi gençlere öncelik verilerek gerçekleştirilecek çalışmalar uygulamaya konmalıdır.
Daima kâğıt üzerinde kalan, birkaç parlak çalışmanın ötesinde istenilen ivmeyi bir türlü sağlayamayan Üniversite-Sanayi işbirliği özellikli ve belirgin hedefler konularak mutlak anlamda hayata geçirilmeli Meslek Yüksekokulu öğrencileri bu işbirliği çalışmalarında hak ettikleri yerleri vakit kaybetmeden alabilmelidir..
Meslek Yüksekokullarında eğitim alan öğrencilerimize geçmiş dönemlerde mezun olan ve toplumda belli bir kariyer gelişi sağlayan insanlar rol model olarak sunulmalıdır. Bu özelliklere sahip bireyler Yüksekokullarımıza konferans, panel vb. organizasyonlar eşliğinde davet edilmeli ve tecrübeleri hâlihazırda öğrencimiz olan gençlerle paylaşmalarına fırsat tanınmalıdır.
18 Mayıs 2009 tarihinde gerçekleştirilen “Gökkuşağının Renkleri Türkiye’nin Değerleri Konuşuyor” konulu 3. Gençlik Çalıştayı açılış konuşmamı şu sözlerle bitirmiştim: Son söz; şu an aranızda bu çalıştayı takip eden pazarlama birinci sınıf öğrencilerime: “Hazır olun, daha iyisi her zaman yapılabilir.”
Gerçekleştirilen her başarılı program sonrasında meslektaşlarımdan birçoğu böyle bir çalışmanın oluşmasında öğrencilerimi nasıl motive ettiğimi sorduğunda muhataplarıma hep aynı cevabı verdim: “Onların gözlerinin içine bakıyor ve şöyle sesleniyorum: Sizlere çok güveniyorum.”
Bizler bir insanın elinden tutulabileceğine ama asıl önemli olanın o insanın kalbinden tutabilmesi olduğuna inanmalıyız. Ve yine bizler değersiz insan yoktur, değeri keşfedilememiş insan vardır yaklaşımı hayata geçirmeye çalışmalıyız.