Gözler Kapanınca
Görmek, Yüce Yaratıcının kullarına bahşettiği nimetlerden sadece bir tanesi. Görmenin, duymanın, yürümenin, nefes almanın, konuşabilmenin ne kadar büyük nimetler olduğunu bize herhalde en iyi anlatabilecek insanlar bu değerlerin kaybını yaşayanlar ya da hiçbir zaman bu imkâna sahip olmayanlar olsa gerek.
“Kişinin her duyduğunu söylemesi, ona günah olarak yeter” hadisi şerifi her temas ettiğimde çok etkilemiştir beni. Bu hadis, herhangi bir araştırma yapmadan, her söyleneni aktarmanın, yalan söylemek anlamına geldiğini çok kesin bir şekilde ortaya koymaktadır. Yalan söylememenin yolu ise duyulanları iyice tahkik etmekten, gerçekleri öğrenmekten geçmektedir.
Duymak için hâl böyledir de görmek bunun dışında mı değerlendirilir? Elbette hayır. Ahilik öğretisinin temel ahlâk ilkeleri sıralanırken meslek mensupları için “gözü kapalı olmalıdır; yani, harama ilişmemeli, ayıbı açığa çıkaran değil gizleyen olmalıdır” ifadesi kullanılır. “Böylece Allah’ da (CC) kıyamet gününde onun ayıbını örter” diye de bu türden davranış sergileyebilenlerin mükâfatından bahsedilir. Müjdelenir.
Konunun önemini âdetimiz olduğu üzere bir yaşanmışlıkla izah edelim:
Adam kırk sekiz yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce, utanarak yanına yaklaşıp:
- “Hocam beni tanıdınız mı?” diye sorar.
İhtiyar öğretmen:
– “Hayır, tanımadım” diye cevap verir.
Adam:
– “Hocam nasıl tanımazsınız! Ben ilkokul öğrenciniz Murat. Sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Ben almıştım. Siz de “herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım” demiştiniz. Ben utanmış ve çok korkmuştum. Sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım diye soğuk terler dökmüştüm. Sonrasında sizden bir komut daha gelmişti”:
– “Şimdi herkes gözlerini kapatsın” demiştiniz.
– “Orta sıradaydım. Aranma sırası bana gelmişti. Saati cebimden sessizce almış, devamla, aynı sessizlik içinde son arkadaşa kadar aramayı sürdürmüştünüz. Sonra bizi yerimize oturtup bana ve hiç kimseye hiç bir şey söylemeden saati sahibine vermiştiniz. Büyüdükçe içimde büyüttüm bu davranışınızı. Hocam ben şimdi atmış yaşındayım. Düşünüyorum da şu hayattaki en büyük dersi, o gün sizden almışım. Her aklıma gelişinde sarsıldım ve her aklıma gelişinde kendimi sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim kendimi.”
– “Utancı bilerek yaşamak korkunçtur. Hocam siz bana o utancı yaşatmadınız. Yaşasaydım unutur muydum, doğrusu bilmiyorum. Ama beni utandırmamanızı hiç unutmadım Hocam. Şimdi hatırladınız mı beni?”
İhtiyar öğretmen yan yana oturdukları bankta öğrencisine yaslanarak:
– “O olayı ertesi gün unutmuştum ben. Şimdi sen anlatınca hatırladım. Sizlere “gözlerinizi kapatın” dediğimde ben de gözlerimi kapatmıştım. O yaştaki her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir ön yargı oluşsun istememiştim.”
– “O sen miydin? Bilmiyordum, nasılsın?”
Ne diyordu Hz. Mevlana: “Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.”
Vesselam…